Coen Kardeşler’in Sineması Üzerinde Basit Bir Gezinti


Joel ve Ethan Coen

Çağdaş Polisiye Sinema deyince,  son dönemde, akla gelen iki kardeş sinemacı var.  Joel ve Ethan Coen.  Günümüzün en özgün sinemacıları olarak kabul edilen Coen Kardeşler’in en büyük özelliği, filimlerini birlikte çekmeleri ve senaryolarını birlikte yazmaları. Genellikle, yönetmenliği Joel,  yapımcılığı ise kardeşi Ethan’ın üstlenmesine rağmen, bir filme katkılarının ne yönde ve ne kadar olduğu konusunda kimsenin belli bir fikri yok. Biri yönetmen, diğeri senarist  ve yapımcı görünse de  aslında ortak çalışıyorlar.  Bu yüzden filimleri Coen Kardeşler’in yapıtı olarak anılıyor. Ortak senaryo yazdıklarında Roderick Jayners diye bir isim kullanıyorlar. Tabii, böyle biri yok elbette.  
Aldıkları iyi eğitimin, onların sinemasının düşünsel yanını kuvvetli kılan en önemli etken olduğu söylenebilir.  Filimlerinin hepsinde sistemi ve onun yozlaşmış ilişkilerinin yarattığı sonuçları anlatırlar. Bakış açıları eleştireldir. İçinde yer yer şiddet unsurları da barındıran bu dil aynı zamanda keskin bir mizah da içerir. Bu nedenle tek bir türe bağlı kaldıkları söylenemez. Komediden korkuya, trajediden psikolojik-gerilime kadar uzanan, neredeyse bütün türlerde filimler yaparlar. Hattta çoğu kez bir tek filim, örneğin Barton Finks, bütün bu türleri yapısında barındırır. Biraz da bu yüzden, Coen Kardeşler, çektikleri filimlerde  eski Amerikan filimlerine ve çeşitli türlere gönderme yapmaktan asla vazgeçmezler. 

Post-Modern Sinema

 Yapıtları belli bir türe girmese de Coen Kardeşler’in sineması post-modernisttir.  Bu özellik en fazla Big Lebowski ve Barton Finks filimlerinde görülür. Ancak diğer filimlerinde de aynı etki vardır. Coen Kardeşler, karakterler arasındaki ilişkileri doğrudan ortaya koymazlar. Bu ilişkileri filmin çeşitli bölümlerinde seyirciye sezdirmeden, sanki böyle bir amaçları yokmuş gibi  sessizce gerçekleştirirler.  Bu tıpkı bir bulmacanın parçalarını bir araya getirmek gibidir. Zaman ve mekanda da  bir düzenlilik yoktur. Zamanın akışı düz değildir. Böylece biraz absürd ama ilgi çekici bir sinema dili ortaya çıkar.
Son kertede, Coen Kardeşler’in filimlerinde mutlaka bir suç, yasa ya da ahlak dışı bir eylem vardır. Bu eylem, gelir öykünün ortasına kurulur, bütün karakterleri ve olayların gidişatını etkiler.  Bu açıdan, bu filimleri polisiye sinema olarak adlandırmak yanlış olmaz. Bundan dolayı, bir  polisiye severin Coen Kardeşler’i göz ardı etmesi mümkün değildir.

Coen Kardeşler’in Yaşamı

Minnesota’da doğup büyüyen iki kardeşten büyük olanı Joel 1954 doğumlu. Kardeşi Ethan ise 1957 yılında dünyaya gelmiş. Anneleri bir sanat eleştirmeni, babaları ise üniversite hocası. Coen Kardeşler, ilk filimlerini daha çocuk denecek yaştayken 8 mm.’lik bir kamerayla çekmişler.  Daha sonra Joel sinema eğitimi almış. Ethan ise felsefe okumuş.  Witgenstein üzerine bir de tez yazmış. Doğal olarak Joel sinemada ilk denemelerini yaparken yönetmen Sam Raimi ile tanışmış ve onun yanında asistanlığa başlamış. İkili arasında dostluk öyle ilerlemiş ki, o, kardeşi ve Raimi Bronx’ta bir evde ortak yaşamaya başlamışlar. Onlara sinema ve tiyatroya hevesli iki genç kız katılmış daha sonra: Frances McDermond ve Holly Hunter.
Şu kadroya bakar mısınız? Bir yanda kısa bir sure sonra kült filimlere imza atacak üç genç sinemacı, diger yanda  geleceğin oskarlı yıldızları arasına girecek  iki genç kız. Bu kızlardan biri, McDermond, 1984’te Joel’le evlenir. Aynı zamanda Coen Kardeşler’in, ilk uzun metrajlı çalışmaları olan Blood Simple da aralarında olmak üzere, altı filminde oynar. Bunlardan Fargo ile en iyi kadın oyuncu oskarını kazanır. Holly Hunter ise, Blood Simple’da sadece sesiyle yer alır. Ama ilk başrolü olan Arizona Raising, bir Coen Kardeşlerfilmidir.
Bu beşliye daha sonra katılan Tricia Cooke ise 1990’da Ethan’la evlenir. Tricia filim editörüdür. Kardeşler’in bir çok filminde editörlüğü o üstlenir.


Coen Kardeşler’in Sineması

Blood Simple
Coen Kardeşler’in filimlerinde kurdukları belli bir dünya vardır. Üç aşağı beş yukarı hemen her filimde bu dünyayı  ve ona özgü karakterlerin hikayesini bize anlatırlar. Öncelikle bu criminal bir dünyadır. Yani işin içinde bir suç vardır. Daima beklenmedik olaylar olur. Bir anlamda, evdeki hesabın çarşıya uymadığı hikayelerdir bunlar. Hiçbir şey planlandığı gibi gitmez. Bunun nedeni, kahramanların göründükleri gibi olmamasıdır. Öyle ki en sonunda herşeyi ellerine yüzlerine bulaştırırlar. Tam da bu yüzden, bütün gerilimine ve kimi zaman bol kanlı sahnelerine ragmen, Coen Kardeşler’in filimlerinde içten içe derin bir mizah vardır. İzlerken gülünmese de filim bittikten sonra insanın içini bir gülme duygusu kaplar. Hayata karşı yenik, güçsüz insanların, yanlış zamanda, yanlış yerde bulunanların ürkütücü, zaman zaman korkutucu komedisidir bu.
Coen Kardeşler’in ilk filmi Blood Simple, düşük bütçeli bir polisiyeydi. İşlerin umulduğu gibi gitmediği ve içinden çıkılamaz bir hal aldığı bu senaryodaki ana tema, aslında Coen Kardeşler’in bir çok filminde yer alır.  Beceriksizlik, hesaplanmayan olaylar, yanlış anlama, saçmasapan durumlar ve paranoya  Coenlerin sinemasının başlıca temalarıdır.  Aç gözlülük, vahşice cinayetlere yol açar. Kapialist ilişkilerdeki yozlaşma ise hayatı cehenneme çevirir.  Bu ortamda sıradan insanların bile suça yönelmesi kaçınılmazdır. Bütün bu dayanılmaz atmosfer, çok iyi yazılmış, üzerine uzun uzun düşünülmüş bir senaryo ile perdeye yansır.  Gerilim, bu atmosferin doğal bir parçasıdır.

Coen Kardeşler’in En İyi Üç Filmi

Barton Finks
Blood Simple, Coen Kardeşler’in ilk filmi olmasının yanı sıra, aynı zamanda en iyi üç filminden biridir. Bir Coen Kardeşlerfilminde olması gereken bütün temalar bu filmin bünyesinde yer alır. Teksaslı bir bar sahibi karısıyla yanında çalışan arkadaşı arasında bir ilişkinin varlığını sezinler ve bunu kanıtlamak için bir dedektif tutar. Dedektif, elinde bu ilişkiyi kanıtlayan fotoğrafları aldatılan kocaya gösterince beklemediği bir teklifle karşılaşır. Adam, ondan karısını ve aşığını öldürmesini ister.  Dedektif bu teklifi kabul edecek ve kendisinden isteneni fazlasıyla yapacaktır. Baştan sona gerilim dolu olan bu kara filim, o güne dek görülmemiş dehşet sahneleriyle doludur. Tıkır tıkır işleyen senaryo, seyirciye en ufak bir açık bırakmaz.  Amerika’daki dedektiflik kurumunun yozlaşmasına getirdiği çarpıcı eleştiri ise oldukça etkileyicidir.
1991’de Coen Kardeşler, ikinci önemli yapıtlarını ortaya koydular: Barton Fink. Filim genç bir yazarın Hollywood’da, tuhaf bir otelin altıncı katında bir senaryo yazma serüvenini anlatır. Kimilerine göre sürrealist bir film olarak nitelendirilen Barton Fink, türler arasında geçiş yapması ve karakterleri parçalı olarak göstermesiyle gerçekten ilginç ve övgüyü hakeden bir filim oldu. Korku, komedi ve kara filim türlerini adeta yeniden yoğuran filim,  postmodern bir sinema diliyle beyaz perdeye aktarılmıştı. Alfred Hitchcock’un etkisi ise filmin bir çok bölümünde kendisini gösteriyordu. Barton Fink, 3 dalda oskara aday olduysa da kazanamadı. Buna karşılık Cannes’dan eli boş dönmedi. En iyi actor (John Turturro), en iyi yönetmen (Joel Cohen ) ödüllerinin yanı sıra filim de Altın Palmiye’yi aldı.
Fargo
Coen Kardeşler,  1996’da çektikleri Fargoile sinema yaşamlarındaki enbüyük başarılarını  kazandılar. Filim, olağanüstü bir gişe hasılatı elde etti, o yılın oskar  ödüllerinde ve Cannes Filim Festivali’nde büyük sükse yaptı.  7 dalda oskara aday olan filim, Frances McDermond’a  harikulade performansı dolayısıyla en iyi kadın oyuncu ve Coen Kardeşler’e de en iyi özgün senaryo ödüllerini kazandırdı. Cannes’da ise,  en iyi yönetmen ödülü Joel Coen’e verildi.  Minnesota’da geçen gerçek bir olaydan yola çıkılarak yazılan senaryo, mafyaya borçlanan bir iş adamının, borcundan kurtulmak için yaptığı bir plana dayanır. Plana göre, adam kayın pederinden para sızdırmak için, karısını kaçırılmış gibi gösterecektir.  Bu amaçla pek tekin olmayan iki kişiyle anlaşır. Ancak, işler hiç beklediği gibi gitmez.  Herşey tam bir cehennem karmaşasına döner.  Filim boyunca bir çok cinayet işlenir. Bütün bu cinayetleri , Frances McDermond tarafından canlandırılan, kasabanın hamile şerifi çözebilecek midir?

Coen Kardeşler’in Gişe Gelirleri

Joel ve Ethan , birkaçı dışında filimlerinin çoğunda büyük ticari başarı elde ettiler. İlk filimleri Blood Simple düşük bütçeli bir filimdi.  Buna karşılık hatırı sayılır bir gişe hasılatı elde etti. İkinci filimleri, senaryosunu ortaklaşa yazdıkları Crimewive oldu. Sam Raimi’nin yönetmenliğini yaptığı filim, Evil Dead’in ticari başarısının tekrarlanacağı beklentisiyle çevrildi.  Sonuç tam bir hüsrandı. Masraflar, ancak karşılanabilmişti. 1987’deki Raising Arizona’nın muhteşem gişe başarısından sonra arka arkaya üç  ticari başarısızlık yaşandı:Miller’s Crossing, Barton Finks ve The Hudsucker Proxy.
Burn After Read
Bu başarısızlıkların ardından –tabii ticari anlamda- Fargo, The Big Lebowskive O Brother Where Art Thou? filimleri parlak gişe hasılatlarına ulaşmakla kalmadılar, aynı zamanda gerçek sinema severlerin de kalplerini fethettiler. Amerikan Sinema Akademisi, sonundaCoen Kardeşler’in varlığını keşfetti. Böylece Joel ve Ethan ilk kez Fargofilmiyle oskar heykelciğini ellerine alabildiler.
2001-2004 arası çevrilen The Man Who Wasn’t There ve Ladykillers’ın aksineIntolerable Cruelty, bütün vasatlığına rağmen oyuncularının hatırına (George Clooney ve Catherin Zeta-Jones) 60 milyon dolarlık maliyetinin iki katı bir hasılat elde etmeyi başardı . Coen Kardeşler’in filimlerinin gişe gelirlerinde 2007’den sonra yeni bir yükseliş dalgası görüldü. Hem yönetmenliğini, hem de senaryo yazarlığını yaptıkları No Country for Old Man, Burn After Reading, A Serious Man, True Grit, İnside Llewyn Davis filimleri çok yüksek gişe gelirlerine ulaştılar.
Kaynak:  http://www.polisiyedurumlar.com/
  • 0
    alk_
    Alkış
  • 0
    be_enmedim
    Beğenmedim
  • 0
    sevdim
    Sevdim
  • 0
    _z_c_
    Üzücü
  • 0
    _a_rd_m
    Şaşırdım
  • 0
    k_zd_m
    Kızdım

"Varlığımız Sırlarımızdan İbaret!"

Yazarın Profili
Paylaş

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir