Zeli: kadim dostum
‘’Korkmayın! Yaşamaktan korkmayın! Kırılmaktan korkan sözlerde aramayın dünyayı. Anladığınız gibi değil insan. Yaşadığınız gibi… Hayatın güzelliğinden bahsederim ben size. Bizim derdimizdir bu. Siz yaşamazsanız
nereden bilebilirsiniz
bir insanın göz bebeklerinde büyümeyi? ‘’
Kaldırıma oturmuş; saçlarından yapılmış bir şehir hayal ediyordum. Yanımdan yürüyüp geçen mutluluk gibiydi delinin fermanı. O deliyi görseydin
anlardın;
zaman, gözleri görmeyen bir dilenciye protestan ahlakı satmaktır.
Şarapla, müziğe vecd etmiş insanları uyandırmaya çalışan Papaz gibiydi. ‘’Tanrı ölmedi’’ diyordu. Söylesene kim inanırdı? İnanmazlar biliyorum. Bak bu çiçekleri ellerimde büyüttüm desem inanmazlar.
Zeli: benim aynam
Varlığını gökyüzünde arayandı yüzeyden nergise dönüşen. Dil yalan söyledi dibe battı. Şimdi söyle gerçeği nerede bulacaksın? Kulağınla değil vücudunla duvar olsan duyamazsın.
Sen dinlemiyorsun beni! Belki de yıllar önce bir şarkı duymuşsun. Son diye dinlemişsin.
Öteye gidersem uçurumdan düşerim.
Üzgünüm! Düşeceksin.
Zeli: evim
Otobüsün en arka koltuğunda geldim ben bu şehre -An bu çok ağır- bir kol mesafesinde nizamiydi. Parmağımı kestiğimde yenisini verdiler. Adını bilmediğim bir insana uyudum. Kot farkından hissettim sıcak çukulatanın kokusunu. Burada herkes mutluymuş. Yalan! mı?
Sen hangi yalana inanıyorsun?
Tutunduğum duvardan daha iyi bir yalancı tanımıyorum.
Zeli: düşüm
Korkudan yaptım belki de içimdeki toplanma alanlarını. Yerden yükselirsem unuturum sandım havsalamın almadığı buruk cümleleri.
Senden korktuğum için benden korkuyorsun.
Adımlarını saydım senin. Hep yarımdı, kararsızdı.
Adın da öyle. Yan yana kalmış iki insan sessizliği gibi. Büyülü ama ahsız!
Zeli: hikayem
Geçmişime nasıl dokunabildin? Yürüdüğün yollarda bıraktı beni zaman. Oradan eve dönmeyi çok istedim. Eve dönüp anlatacaktım başımdan geçenleri. Döndüm ama başımdan geçenleri unuttum.
En güzel anılarımı sana nasıl bağışlayabilirim?
Zeli: yolum
Sorgulanmam bitince
söyle onlara serbest bırakmasınlar beni. Göründüğü gibi sanıyorlar ama öyle değil. Anlatamam ben derdimi. Görüyorum ama anlatamıyorum. Dışarıda gibi ama içeride fırtına.
alıp götürecek
yakıp yıkacak
Benden ne kalacak? Serbest bırakmasınlar beni! Çok derinse kıyıdan ayrılamam ki
Zeli: pusulam
Yola çıkarken topladığım valizimin ağırlığına eşitti (burada sessizlik var)
sözlerin
Küçük bir çocuğun yumruğuna bırakıyorum hüznümü. Uyutmayan yarın heyecanı gibi
Entropinin olmadığı evleri topluyorum. Okumaya korktuğum kitapları kapının önünde biriktiriyorum.
Dünyadan nasıl geçeceksin? Yanında yürürken görmek isterdim.
Maruz kaldığım ahvalin-
Bana patikalardan geçen izler bırak. Sesine uğrayan rüzgarlar bırak ardında. Sarmaşık ellerimden gözlerime vardı. Durduramam artık senden geleni.
Zeli: görmediğim, duymadığım, bilmediğim
Yola devam etmek için hikayelerden başka ağırlık bırakmıyorum üzerimde.
Sende kırılan ne varsa ben toplarım da
Zeli, unut kendini!
Metin Arslan