Bilinci kapalı fakat nefes almaya devam eden birine koma pozisyonu verilir. Nazikçe yapılan bir manevradır. Hasta böylece ambulans gelene kadar nefes almaya devam eder. Hem bilinci kapalı hem nefes almıyorsa o kişi düpedüz ölü demektir. Belki yaşar diye ona kalp masajı yaparsın.
Belki geri döner. Olmuyorsa olmuyordur. Zaten ölüydü.
Anksiyeteyi küçümserler. Ölüyü diriltir ama bilmezler.
Mercan’ın gözleri iki kara bilye gibi. Ne hissettiği anlaşılmıyor.
Çooğcuk bak.
Çamurlu avuçlarında benekli bir kurbağa tutuyor. Ön kolları şiş karnında kavuşmuş, huzurlu bir uykuda gibi; hayvan düpedüz ölü.
Veffat etti göğmelim hadi.
Parmak ucumla minik göbeğini hafifçe içeri bastırıyorum. Kurbağanın açık dudaklarından su dökülüyor. Biraz daha bastırıyorum. Biraz daha dökülüyor. Köydeki koruluğun ardında kalan pis bir gölet var. Oraya giden yola belediye taş döşemişti ama yarım bıraktı. Yolun diğer yarısı bataklık gibi. Mercan’ın ayakkabıları çamurdan kaskatı olmuş. Burnundan dökülen sümüğü anında içine çekiyor.
Ölüğ ölüğ dokunma. Göğmemiz lazım.
Boğulmuş.
Yoğ. Bi kerem kurbağlar suda yüzer.
Boğulmuş bu.
Kurbağayı örgülü hırkasının cebine tıkıştırıyor; ayakları dışarıda kalıyor. Dizime bir tekme savurup yere düşürüyor beni.
Parçalı bulutların arasından zayıf bir gün ışığı sızıyor.
Annene dersen seni çok pis döferim. Ben bakkaldan gofret çalmağa gidiyom.
Yerde yatarken geleceği düşlüyorum. Burnumda biberiye kokusu var. Dünya köyden büyük, leylekler bulutların altından uçuyor.
Gördüğüm her parçasını ezberlemeliyim.
Evrenin parçaları. Bütünü tamamlayan parçalar. Nevi şahsına münhasır parçalar. Biricik ve doğalı makbul parçalar. Devrimci parçalar. Sorumluluk sahibi parçalar. Karaciğer… Pankreas… Akciğer…
Göğüslerimi kontrol eder misin?
Hangisini?
İkisine de bak. Tam buraya bastıracaksın.
Biliyorum. Bekle… Bir sorun yok gibi.
Parmağına batan bir şey yok mu? Yumru gibi.
Her şey yolunda…
Bak tam buraya bastır.
Hiçbir şey batmıyor. İyisin.
Emin misin?
Buraya gel. Bebek saçlarından öpeceğim.
Dişlerini fırçalarken gözlerini kısıyorsun. Aynada kendine bakarken dudakların içe bükülüyor. Çizgili çorapların var. Uyurken yüzünü duvara dönüyorsun. Parmakların ruhunun şeklini alıyor kolunun altından. Nazikçe yaranı dışa vuruyor. Seni Hasanpaşa’daki herhangi bir yokuştan ayağında siyah Converse’lerinle usulca inerken hatırlıyorum. Elindeki saksıda yavru bir kaktüs taşıyorsun. Gerçek bir görüntü değil. Bunu ben çizdim. Seni anlamlı parçalara ayırdım. Her parçanı ayrıca kokladım. İstesem çingene varoşunda bile senin kokunu alırım. Seni o kadar derine gizledim. Gözlerindeki şehlaya ışık doluyor. Yorgunsan onları kapa. Bana bunları gözlerinle söylediğini düşün.
Sen kendini güzel ifade ediyorsun.
Sen çok daha güzelsin.
Sen yaptığın şeylerde de iyisin.
Sen çok daha fazla şeyde iyisin.
Bilmiyorum.
Ben biliyorum. Bir gün sana iyi yaptığın şeyleri listeleyeceğim. Sana tek tek okuyacağım. Kendine inanmadığında arkana bak. Oyun parkındaki tırmanma demirlerine bacaklarını dolayıp baş aşağı sarktığında seni hayranlıkla izliyordum. İnsanların arasından. Görüntün gidip geliyordu. Gösterinin sonuna kadar bekledim. En sadık seyircin bendim.
Ayağımı tutar mısın?
Tutarım aşkım.
Parçalar. Özümden koparamadığın parçalar. Zayıf parçalar. Onları sona bırakmak istedim. Omuzlarımı, midemi, anksiyetemi. Pasif agresif parçalarımı. Sevimsiz, istenmeyen, uyumsuz ama var olan ve reddedilemeyen parçalarımı. Sen onları seviyorsun. Onları üstüme yakıştırıyorsun. Sonsuz bir şefkat gibisin. Seni sahildeki yosunlu deniz kabuğunun altında buldum. Yarayla alay eder yaralanmamış olan. Bak, nasıl da sararıp soluvermiş tanrıça kederlerden. Aşağıda yokluğunda yaşadığım ruhani düşüşü resmettim. Basitçe.
Lan! İyi misin moruk?
Ha?
Ha ne amına koyayım?
Yasin?
Ne içtin lan?
Ne?
Napıyon oğlum burda?
Sen napıyon?
Sigara almaya girdim. Bi beş lira eksik çıktı amına koyayım. Sende var mı kanka?
Var.
Üstünü tamamlasana o zaman. Ne bakıyon oğlum boş boş?
Jelibonlara bakıyorum.
Alıcan mı?
Yok.
Yürü gidelim hadi moruk.
Dümdüz bir kasabada büyüdüm. Başından bakınca sonunu görüyorsun. Lise yıllarında beni tartaklamaya gelen biri varsa uzaktan görüp topuklardım. Bazen ufukta eski dostlardan birini görürsün. Sana uzaktan el sallar. Bazen ansızın arkanı dönüp öylece birini görmeyi beklersin. Kayıp yılların içinden unutulmuş anılar bir vücut halinde karşında dikilir. İnsan midesinde üçüncü derece bir yanıkla kalakalır. Hayat kerhane yangını gibidir.
Ceyhun ölmüş moruk.
Hangi Ceyhun?
Evi satan var ya. Anası rahmetli olunca.
Nasıl ölmüş lan?
Fena düşmüştü o moruk. Maddeye.
Bonzai falan mı?
Yok alkolden. En son dileniyormuş. Ben öyle duydum. Fena moruk.
Nasıl ölmüş oğlum?
Kolonya içmiş bulamayınca. Kriz geçirmiş. Öyle dediler moruk. Tık gitmiş ayıktın mı?
Harbi mi diyorsun?
Kalp krizi moruk fena. Sen şimdi oyunculuk mu yapıyon be kardeşim. Vay amına koyayım be!
Deniyorum.
Oyuncu olucan ha!
Bilmiyorum. Deneyeceğim.
Vay amına koyayım! Bir zamanlar yanımızda gezerdi şimdi ekranlarda takılıyor deriz biz de.
Parçalar… Parçalar… Parçalar… Vuruş hissi kuvvetli parçalar.
Benzemeye korktuğum parçalar. Benzemekten kaçamadığım parçalar.
Genetik parçalar. Kalıtımsal parçalar. İki kere iki eşittir dört parçalar.
Babam sigarayı kardeşim doğunca bırakmış. Babam beni dövmeyi kardeşim şeker hastası olunca bırakmış. Babam ağaç tepelerine tırmanmayı annem depresyona girince bırakmış. Babam öfkesini rahmetli anasıyla birlikte toprağa verdiğinde, farkında bile olmadan aradığı Tibet’i yüreğinde bulmuş. Bazı ölümler büyütür.
Şimdi bana anlaşılmayı bekler gözlerle bakıyor.
Göğsüm ağrıyor.
Sadece üşüttün. Arabanın klimasını doğrudan yüzüne açıyorsun.
Öyle bir ağrı değil. Daha içerden bir yerden.
Sadece çarpıldın.
Kemiklerimin ardı ağrıyor gibi.
Kalbin mi?
Batıyor.
Kalbin mi?
…
Göğüsle ilgili yaralanmalarda ya da ağrılarda hastaya yarı oturur pozisyon verilir. Sonra 1-1-2’yi ararsın ve…
Nefesim kesiliyor gibi. Bilmiyorum…
Tamam bana bırak.
Nefesim daralıyor.
Tamam bekle. Başını geri alıyorum şimdi. Soluğunu dinleyeceğim.
Tamam. Batıyor gibi…
Bekle.
Hastanın nefes alıp vermediğini anlamak için alnını geriye doğru çekersin ve aynı anda çenesini yukarı alırsın. Buna baş-çene pozisyonu denir. Sonra yanaklarını hastanın dudaklarına yaklaştırırsın. Nefesini hissetmeye çalışırsın. Bir yandan göğsüne bakarsın. Göğüs hareketlerini izlersin. On saniye beklersin.
1… 2… 3…
Babam nefes alıyor gibi. Yine de emin olmak için elimi kalbine koyuyorum.
Elimi babamın kalbine koyuyorum.
7… 8… 9…
Ekin Gökgöz