Gözlerimi kapatınca var olan gerçeklik, gerçek sayılmaz mı?
Mert Eker
İçini kaplayan huzur ile başını göğsüme yasladı. Aklından neler geçiyor acaba diye düşündü. Ellerim ile sardığımı ve yanağına tatlı bir öpücük bıraktığımı hissetti. Hemen al al oldu yanakları. Yüzüme bakmaya çalışıyordu. Gözlerimiz birleştiğinde kendi yörüngelerimize giriyor ve diğer tüm algılarımızı yitiriyorduk. Bunu ikimizde biliyorduk. Rüzgarın esintisi onun kokusunu her seferinde daha da hissettiriyordu bedenimde. İnsanın bu koku altında hasta olması imkansızdı. Tatlı bir okyanus etkisi vardı kokusunda. Eğer sokakta onun yanından geçiyorsan tekrar, tekrar ve tekrar yanından geçmek için yolunu değiştirmen gerekebilirdi. Kokusu hasretimdi. Yanımdayken bile daha çok özlediğim. Uzağımda olduğunda ise kemiklerimin sızısıydı. Kemiklerim incelirdi, belki birazı çıt kırılırdı. Ama yanımdaydı. Kalbinin sesi kulağımdaydı. Onun kalbi benimdi, benim kalbim ise onundu…
…
Kalplerin buluştuğu bu coğrafya da karşılıksız sevmek ne kadar mümkün olabilirdi.
…
Başı hala huzur ile göğsümde duruyor ve ben hatırlar gibi oluyordum.
Onunla geçen bir ömür derin bir rüya ve ben bu rüyadan uyanmak istemiyordum.
Pembe panter ile fotoğrafımız vardı iki yaz önce hatırlıyor musun?
Evet tabi ki de hatırlıyorum kocaman bir sandalye vardı ve üzerine çıktığında ayaklarım yere değmiyordu. Hatta sende oturmuştun ve senin de ayakların yere değmemişti.
Evet evet hatırladım. Cinderella ile fotoğraf çekilmiştin hatta Cinderella senin yanında ne kadar da çirkin kalmıştı. Sende eteklerini iki kenarından tutup kaldırmış ve onun gibi poz vermiştin. Birde Pinokyo vardı. En sevimlisi de oydu sanırım. İkimizde sevmiştik, uzun bir burnu vardı her zamanki gibi. Kırmızı pabuçları ve şortu vardı. Üst kısmında ise beyaz tişört üzerine sarı tatlı ceket ve tüm bunlara yakışan sevimli mavi papyonu. Masmavi gözleri şapkasının altında parlıyordu. Sen koluna girmiştin Pinokyo’nun ve ben seni ondan bile kıskanmıştım.
Hepsi çok güzel günlerdi gerçekten.
En son kısımda ise kaçak mahkumların yanlarına gitmiştik. Sen mahkumlardan biraz uzak durmak istemiştin. Ben ise tanıştırmak için biraz ısrar etmiştim ve başarılı da olmuştum. Tek tek isimlerini söyledim sana. Joe, William, Jack ve Averell. Onlarla da bir anı fotoğrafı çekilmiştik. Hepsini çok sevmiştin. Tekrar gelmek istemiştin buraya hatırlıyor musun?
Evet hatırlıyorum.
…
Yağmur mu hızlı yağıyordu? Yoksa dolu mu başlıyordu? Sert bir cisimle vuruluş olmasından mıydı ensemde ki bu ağrı ve şişkinlik? Ben neredeyim? Siz kimsiniz?
Gerçeklik ve gerçek olmayan görecelik. Hepsi beraber aklımın içinde bana oyunlar oynuyordu. Göğsümde oyuncak bir Cinderella ama değişik bir Cinderella. Örneğin burnu uzun ve hapisten kaçmış, tahta bir masaya oturur gibi duruyor.
…
Yaşananlarda bu hikayenin Averell’i ben miydim? Peki Cinderella gerçekten sen miydin? Hayatım da Pinokyo’nun görevi neydi? Pembe Panter miydi beni bu hikayeden kurtaracak olan? Yoksa hepsi bendim de sen, sen kimdin? Sen ben miydin? Ben sen miydim zihnimde?
Gözlerimi kapatınca var olan gerçeklik, gerçek sayılmaz mıydı?
Mert Eker