Yıllardır beklediğim an gelmişti. Siyah takım elbiseli adamlar, siyah çantaları ve siyah gözlükleriyle karşımdaydılar. Yüzüme bakıp gülümsüyorlar, bu şekilde içimden gelen bu şeyin ‘o’ şey olduğu haberini teyit ediyorlardı. Sigaramı fırlatıp, üzerlerine atladım. Sevinçle, aşkla birbirimize sarılıyorduk. Deliler gibi kahkahalar atıyorduk. Etraftaki insanların hepsi bize bakıp alkışlıyor ve kafalarını sağa sola oynatıyordu. Artık bu şeyi nihayete erdirmek adına; “Işınla beni Scottttyyyyyy”, diye bağırdım.
Işınlandığım yer tam hayal ettiğim gibi camlar ve bol miktarda hologram cihazlarıyla dolu bir alandı. Herkes Macbook’ larının, iMac’ lerinin başına yumulmuştu.
Kaptan yanıma yanaştı koluma girdi ve hayalimdeki o cümleleri kurdu;
“İşte dostum, her şey bu kadardı. Yaşadığın her şey bir oyundu, her şey senin içindi. Anlamlandıramadığın aforizmalar, bilmediğin diller, çalamadığın enstrümanlar, sevişemediğin kadınlar, bir türlü çıkmak bilmeyen sakallar. Tüm düzen senin için kurulmuştu. Görkemli ve derin, insanlar ve şehirler tanıdıkça kendini zavallı bir karınca gibi hissetmen çok olağandı, fakat bu durum seni asla başrol olmaktan çıkaramazdı öyle değil mi? Tıpkı hayallerindeki gibi değil mi? Kendini onlardan farklı gördüğün her gün için şimdi bir kez daha kendinle gurur duymalısın. İşte kahramanı olduğun oyunun sonuydu, tıpkı istediğin gibi. Öyle değil mi?” , dedi.
“Kesinlikle öyle”, dedim. “Peki ya şimdi?”
“Ne şimdi?”
“Şimdi ne olacak?”
“Bizden biri olacaksın”
“Nasıl yani? Sizden biri mi? Fakat ben bu hikayenin kahramanıyım. Siz gibi olmam imkansız.”
“Bak dostum, her şey geride kaldı. Bu düşünceleri kafandan çıkar. Hem bunlar burada bir saçmalık çünkü buraya gelen herkes oyunun bittiğini bilir ve gerçek görevlerine geri dönmelerinin bilincine varırlar.”
“Bak işte! Ben böyle bir bilince varmadım! Ben farklıyım…!”
“Sevgili dostum, sen bir kahramansın, farklısın, teksin ancak kendi dünyanda öylesin. Sorun şu ki tek dünya seninki değil ve buradaki herkes bir dünya aslında. Herkes farklılaştıkça aynılaşır, bu duruma alışacaksın ” , dedi ve gitti. Sonra ilk günden iş olmaz deyip odama gönderdiler beni.
Yatağıma uzanıp bir sigara yaktım. Ve yaşananların da bir oyun olma durumunda yaşanacak bir paradoksun düşüncesiyle uyuyakaldım.
Ömer Bilgiç