Çay – Ali Akkoç


              Uzun süredir yıkanmamıştım. İyice kokmaya başladığımı fark etmeye başladım. Kokunun yalnızca çevremdeki insanları değil beni de rahatsız ettiğini bile bile bir türlü yıkanmıyordum. İş yerinde, otobüste ve vakit geçirdiğim kafelerde kokumdan iyice rahatsız oluyordum ama yine de yıkanmaya üşeniyordum. İşe gittiğim bir gün masamda oturmuş kendimi kokluyor ve etrafa kokudan rahatsız olan birileri var mı diye çaktırmadan bakınıyordum.  Bir taraftan bakınıyor bir taraftan da bir vatandaşın işiyle uğraşıyordum. O ara telefon çaldı.

                  Telefonu açtım. Arayan müdürdü üstelik beni odasına çağırıyordu. Gün hiç iyi başlamamıştı. Müdürün beni yanına çağırması da bir şeylerin ters gittiğinin işaretiydi. Kravatımı düzelttim. Ceketimi giydim. Hemen tuvalete gittim. Elimi yüzümü yıkadım. Aynaya baktım. İnanamadım. Bu ben olamazdım. Şişman, saçlar uzamış hem de dağınık çirkin mi çirkin biri duruyordu karşımda. Saçlarımı düzeltmeye çalıştım. Keşke hiç çalışmasaydım. Elimi saçıma her attığımda o dağınıklığın içinden parmaklarımı çıkarmak o kadar zor oluyordu ki saçlarımın bir kısmı avucumu geliyordu. Ne olursa olsun deyip müdürün odasına çıktım.

                    Müdürün odasının kapısına gelince tekrardan kravatımı düzelttim. Omuzlarımdaki tozu silktim. Düğmemi iliklemek için elimi ceketime attım. Düğme yoktu. Düğmem kopmuş ve ben fark etmemiştim. Daha müdürün odasına girmeden tüm terslikler üst üste gelmişti. Bu durumda müdürün odasına giremezdim. Girsem müdür beni bu halde görürse ağzına ne gelirse söyler; girmesem onun emrine karşı gelmekten savunmamı isterdi. Bu düşüncelerle kapınım önünde bekliyordum ama içeriye girip girmeme konusunda kararsızdım.

                 Bunları düşünürken kapı birden açıldı. Müdürün odasından biri çıktı. Önemli biri olacak ki müdür de onla birlikte kapıya kadar geldi. Hala konuşuyorlardı. Müdürün bir ara bana baktığını fark ettim. Suratı asılmıştı. Müdür misafirinin elini sıktı ve onu gönderdi. Müdür bana yaklaştı. İki tane çay alıp gel, senle konuşacaklarımız var, dedi. Çayları getirmek için oradan ayrıldım. Çay ocağı üst kattaydı. Müdürün çay istemesine nedense sevindim çünkü az da olsa zaman kazanmıştım.

                 O ara tuvaletim geldi. Tuvalete gittiğimde zihnimde ilginç fikirler uçuşuyordu. Bir anda inanılmaz bir fikir bir şimşek gibi beynimde çaktı. Çaylara sıcak su yerine ılık su koyacaktım. Çayları elime alıp müdürün odasına doğru yürürken birden sendeleyip çayları üzerime dökecektim. Zaten bugün de işin son günüydü. Diğer iki günde tatildi. Çayı da üzerime döküp biraz da numara yaparsam müdür bana zaman kaybetmeden hastaneye gönderirdi. Ben de ne yapar eder doktordan bana rapor yazmasını isterdim. İnanılmaz bir acı duyduğumu ve işe bir müddet gidemeyeceğimi doktoru ikna eder bir hafta kadar işe de gelmezdim.

                Peki, nasıl yapacaktım bunu? Bu soruyu soracak zamanım yoktu. Yalnızca çayları üzerime dökmek zorunda olduğumu biliyordum. Çayları doldurdum. Tepsiye koymadım. İki tane çay tabağıyla koridorda yürümeye başladım. Görünürde kimse yoktu. Birileri bu talihsiz olaya şahitlik etmesi gerekiyordu yoksa işin inandırıcılığı olmazdı.  Belki de saatlerce koridora çıkan memur da olmayabilirdi. Bu durumda müdürün odasına girdiğimi düşünün, nasıl anlatabilirim acı çektiğimi. Hiç de yalan söylemesini beceremem. Yalan söylesem yüzüm kızarır, renkten renge girerdim. Numara yaptığım hemen ortaya çıkardı. Zaten bizim müdürün öyle bir gözleri var ki beni görür görmez olayın iç yüzünü anlardı. Gözleriyle anlayamazsa, bu sefer burnu girer devreye. Bir zahar gibi burnu vardır bu herifin. Koku alma özelliği pek gelişmiştir. Gözlerinden kaçan burnuna; burnundan kaçan gözlerine yakalanır. 

            Anlayacağınız hiçbir kaçış yoktur bu heriften. Bir de oturduğu o koltukta geriye yaslanıp benim gibi memurlara baktıkça ayrı bir zevk duyar. Baktıkça koltuğunun hakkını verdiğini düşünür. Bir keresinde odasına evrak bırakmak için girmek zorunda kalmıştım. El pençe divaneyim tabi. Ceketimin tüm düğmeleri ilikli ve yüzümde zoraki bir gülümseme. Kamburum çıkmış, emekliliğine az kalmış yaşlı bir memur gibi. Üflese yıkılacağım anlayacağınız. Telefonla konuşuyor ama nasıl bir ses öyle. Karşısındaki adama ağzına ne gelirse söylüyor sövüp sayıyordu. Benim duyabildiklerim bundan öteye gitmedi. Ben daha çok kendimi düşünüyordum. Ne kadar talihsiz bir zamanda orada bulunduğumu bunun bir şansızlık mı yoksa Tanrı’nın beni sınaması mı diye kendime sorup duruyordum. Öyle dalmışım ki bana seslendiğini duymadım. Birden:

  • Ne istiyorsun yine?
  • İmzalanacak evrakları getirmiştim efendim isterseniz masanızın üstüne bırakayım sonra alırım, dedim

Baştan aşağı beni süzdü. Saçlarıma baktı sonra ceketime ardından gömleğime, kravatıma, pantolonuma.

  • Ayakkabılarını boyamaz mısın sen?

Ayakkabılarıma baktım gerçekten de boyanmamıştı. Müdür bir bana bakıyor bir ayakkabılara. Açığımı da yakalamıştı. Zaten ayakkabılarım boyalı olmasa muhakkak eksik bir şeyler bulurdu.

  • Özür dilerim efendim bugün geç kalkmıştım işe yetişmek için apar topar çıktım, diye hemen oracıkta bir yalan uydurdum.
  • E n’olmuş yani?
  • Ayakkabılarımı her gün boyarım bugün geç kalmamak için acele ettiğimden boyamayı unutmuşum.
  • Sence bu mazeret mi?
  • Değil efendim.
  • Peki, neden bunu bahane ediyorsun?
  • Çok özür dilerim. Bundan sonra bir daha olmaz.
  • Ne olmaz?
  • Ayakkabılarımı boyamadan işe gelmem.
  • Boyamayınca gelmeyecek misin?
  • Öyle demek istemedim efendim.
  • Öyleyse ne demek istedin?
  • Ne gelmemezlik yaparım ne de boyamamazlık.
  • Sen hangi bölümde çalışıyorsun?
  • Gişe memuruyum efendim.
  • Söyle bakalım buraya neden gelmiştin.
  • Şey… İmzalanacak evrakları getirmiştim. İsterseniz masanıza bırakayım sonra alayım.
  • Bir şey soracağım sana ama tüm samimiyetinle cevaplayacaksın sorduğum soruyu.
  • Tabi ki efendim. Siz nasıl isterseniz öyle cevap veririm.
  • Ben bunu demesem yalan mı söyleyecektin?
  • Olur mu efendim. Beni yanlış anladınız.
  • Neyse, soruyu sorayım.  “Benim yerimde olmak ister miydin?”

           Bu soruyu sorduğunda ne diyeceğimi bilemedim. Bu soruyu daha önceleri kaç kez kendime sormuştum kaç kez onun yerinde olduğumun hayalini kurmuştum. Bir keresinde bunu hayal ederken, onun yerinde olmak için kulağımın birini feda edebileceğimi bile düşünmüştüm. Şimdi ise bir başkası tarafından hem de bir müdür tarafından bu soru bana yöneltilmişti. Bu soruya ne cevap verdiğimi söylemeyeceğim çünkü bunun cevabı uzun bir roman olur. Nerede kalmıştık?

           Çayı üzerime dökmesine dökerdim ve yaptığım numarayı müdür dışında kimse anlamazdı. Sorun da müdüre bu olayı nasıl inandırabileceğimdi. Koridorda birilerinin olması çok önemliydi. Müdürü tek başıma inandırmam var; bir de birçok kişinin şahitliğiyle inandırmam. Kimseler yokken düşsem, müdür her zamanki sorularıyla benle alay edecek üstelik yalan söylediğim için beni işten kovdurtmak için üstlerine yazı yazacaktı. Bunu yapmasa bile herkese sıradan öğütler verirken benim durumumu örnek verecekti. O zaman iş yerinin maskotu olacaktım.

                Bunlar kafamda dönüp dururken elimde çayla koridora çıktım. Kimsecikler yoktu. Biraz bekledim. Hemen çay ocağına döndüm. Kısa aralıklarla koridora göz gezdiriyordum. Kimseden ses seda yoktu. Normalde bizim iş yerinde kavga gürültü çok olur. Koridorlar dolup taşar. Bazı günlerse tüm odaları inanılmaz bir sessizlik kaplar. Bugün de öyle bir gündü. Birkaç kez daha baktım yine koridor bomboştu. Çayları doldurdum. Koridora çıkıp yürümeye başladım. Düşmek istesem bile düşemeyecektim çünkü ilk heyecanım sönüp gitmişti. Telaşım bile yok olmuştu. Düşünemiyordum. Yalnızca yürüyordum. Ama ne olduysa ondan sonra oldu. Merdivene geldiğimde ayağımın boşa geldiğini fark etmemişim. Gerisini hatırlamıyorum.

           Hatırladığım tek şey hastanede bir yatakta uzanırken müdür ve birkaç memur yatağın hemen yanında bana gülümsüyorlardı. Müdür kendimi nasıl hissettiğimi sordu. Görmüyor musun ne durumda olduğumu demek isterdim ama:

  • Çok iyiyim müdürüm. Teşekkür ederim, dedim.

Müdür de iyi olmana sevindim iyileş de bir an önce aramıza katıl dedi.

  • İnşallah, dedim ama içimden de müdüre bildiğim

tüm küfürleri ediyordum.


Ali Akkoç


  • 0
    alk_
    Alkış
  • 0
    be_enmedim
    Beğenmedim
  • 0
    sevdim
    Sevdim
  • 0
    _z_c_
    Üzücü
  • 0
    _a_rd_m
    Şaşırdım
  • 0
    k_zd_m
    Kızdım

Boğaziçi Üniversitesi Siyaset Bilimi&Uluslararasi İlişkiler Mezunu Özel Matematik ders eğitmeni

Yazarın Profili
Paylaş

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir