Uyarlama Sinemanın ‘Bulantı’sı – Emre Yağcı


  Geçtiğimiz günlerde Zeki Demirkubuz’un yeni bir film çektiği haberleri dolaşmaya başladı medyada. Söylentilere göre 2 Ekim 2015 tarihindevizyona girecek bu film, J.P. Sartre’ın ünlü romanı “Bulantı”nın bir uyarlaması olacakmış. Bilen bilir Demirkubuz’un hemen hemen her filminde zaten felsefi bir alt metin bulunur. Özellikle son filmi ‘Yeraltı’ bu alt metnin daha iyi gözlemlenebilmesi açısından önemli bir örnektir. Hatta bu film için şimdiye kadar yazılanların ortak noktalarından biri de filmdeki varoluşçu izlere işaret etmek olmuştur. Demirkubuz bununla yetinmemiş olacak ki varoluşçu filozoflardan Sartre’ın varoluşçu felsefeyi anlatmak için kaleme aldığı Bulantı romanını uyarlamaya girişmiş.

            Uyarlama sinema hakkında bir klişe tespite başvurmak zorunda hissediyorum kendimi: “Kitabı daha güzeldi.” Klişeleri duymaktan artık gına gelmiş olsa bile bu durum, bu tespitleri gözardı etme lüksü sağlamaz bize. Hatta sinema ve edebiyatın farklı sanat alanları olduğu ve bu iki eserin kıyaslanmasının gereksiz olduğunu söylemekle de yapılan eleştiriden kurtulmak için yetersizdir. Çünkü uyarlama filmler doğrudan uyarlanan edebi eserin görselleştirilmesidir. Çekilen film uyarlanan eseri esin kaynağı olarak almaz, o eseri doğrudan görsel sanatların alanına dahil etmeye çabalar. Kısaca söylemek gerekirse bir edebi eserden beslenmek ile o eseri uyarlamak arasında dağlar kadar fark vardır. Uyarlama filmler bu yüzden edebi eserle bir o kadar karşılaştırmaya açık olmalıdır. Bu durumu iki örnekle açıklamak gerekirse:

            Yusuf Atılgan’ın Anayurt Oteli adlı romanı aynı adla Ömer Kavur tarafından sinemaya uyarlanmıştır. Bir ‘kitabı daha güzeldi’ film daha. Anayurt Oteli romanının filminden daha güzel olmasının sebepleri oldukça fazladır elbet. Atılgan romanlarında yarattığı karakterlerin psikolojisini eserlerinin merkezine yerleştirir. Psikolojiyi (bir karakterin iç dünyasını) görselleştirme çabası diğer alanlara nazaran daha zor olacağını bilen Ö. Kavur Anayurt Oteli’ni uyarlarken ağır bir yükün altına girdiğini tahmin ediyordur. Romanda karakterin iç sesi, düşünce sesi rahatlıkla okura verilebilirken, sinemada bu kolay değildir. Kavur karakteri kendi kendine konuşturarak bu zorluğu aşmaya çalışmıştır. Ama artık düşünen (romandaki) karakter ile kendi kendine konuşan (filmdeki)  karakter aynı karakter olması imkânsızdır, öyle sunulmuş olsa dahi.

            Diğer örnek ise Nuri Bilge’nin geçen seneki filmi “Kış Uykusu” Bu film uyarlama bir film değildir. Çehov’un hikayelerinden beslenen, yer yer diyalogların temelini bu hikayelerden ödünç alan bir filmdir. Edebiyat sinema ilişkisi en az yukarıdaki örnek kadar açıktır ancak hiç kimse bu filmi izledikten sonra “Çehov daha güzeldi” diye bir yorumda bulunmamıştır. Bunun sebebi açıktır: uyarlama sinema edebi eseri doğrudan aktarmayı iddia ederken, edebi eseri esin kaynağı olarak alan, ondan sadece beslenen sinema bu iddiayı taşımaz.

            Zeki Demirkubuz’un elinden kötü iş çıkmayacağı umudu ve zaten varoluşçu meselelere dair bir şeyler söyleyen sinematografisi ‘Bulantı’nın uyarlanmasında bizi karamsarlığa götürmeyecektir. Ancak yine de uyarlama sinemanın yarattığı keyfiyetsizlik zihnimizin bir köşesinde büyük bir soru işareti oluşturmayacak değil.



 Emre Yağcı

www.habereke.com

  • 0
    alk_
    Alkış
  • 0
    be_enmedim
    Beğenmedim
  • 0
    sevdim
    Sevdim
  • 0
    _z_c_
    Üzücü
  • 0
    _a_rd_m
    Şaşırdım
  • 0
    k_zd_m
    Kızdım

Merdiven Altı İnsan Kaynakları Müdürlüğü Konuk Yazar Bürosu

Yazarın Profili
Paylaş

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir