yılgın bir köşesinde duruyorsun evrenin
gözlerin kilitli menteşeleri gıcırdayan bir sandığa
yokuş aşağı iniyoruz yağmurla ıslanmış, şekilsizleşmiş
ayağımızın altına yapışmaya hazır hale gelmiş patikadan
ben içimdeki ölüleri dinliyorum, birer birer anlatıyorlar bana
kaç kere dayak yediklerini, kaç kere kanlı bir suratla
seviştiklerini soğuk bir çarşafla sıcak bir yorgan arasında
kaç kere intikam arzusuyla kavrulup
unuttuklarını uykusuz bir günün doğumunda
sen cevabı olmayan sorular soruyorsun
tam o an ne düşündüğüm gibi
“her şeyi, var olan ve var olabilecek bütün
ihtimalleri…”
aynı göğün altında farklı yıldızlara takılıyor gözlerimiz
saplanıyor paslı bir çivi gibi yok oluşun getirdiği
midemizi bulandıran, bir balgam gibi boğazımıza yapışan gelecek hissi
tedirginliklerimizi soluyoruz
soluksuz yokuşların en başında
ortasında tıkanıyoruz.
sen suçu parmaklarımın arasındaki sigaraya atıyorsun
ben ateşi bulan insana sinirleniyorum.
öyle bir zaman gelip çatacak ki ellerimizin arasına
korkacaksın
ya benden ya tarifi olmaz, terfi almaz fikirlerimden!
sıcak bir çorba niyetine sunacağım sana
hasta yatağında ateşler içinde yatarken
sen kendi şehrinden bahsediyorsun uzun uzun
kasvetli surlarının duvarlarına ilham verdiği
yüzünde hafif kırgın bir gülümseme
ben İstanbul’un kaosunu, o kaosa verilen
sahildeki bir bankta sigara aralarını özlüyorum
ardı arkası gelmeyen korna sesleri karışıyor
laflarınla laflarımın en tatlı kavgasına
asla uyanmak istemediğim bir rüyanın içinde
kabuslara kapanıyorum
kaplanıyorum özlemiyle Fener’in golü sonrası
tanımadığım insanlara sarılmayı
özlüyorum iki çay istemeyi, köhne bir meyhanede
yahut ucuz bir barda, üstün körü sudan geçirilmiş
buz gibi birayı yudumlamayı özlüyorum sıcak bir yaz günü
oturmuş sohbet ederken Moda’da, “ablama bir gül” diyen
çiçekçiyi, midyecilere bakıp “sivil” demeyi
kartta para var mıydı endişesiyle otobüse binip
yeşil ekranı görünce gelen rahatlamayı özlüyorum
yalnız bir köşesinden damıtılıyorum evrenin
menteşelerini yağlamak…
Zeynep Sina Ersan
Fotoğraf: Ryan De Hamer