Sessiz Bir Mektup – Evren Sarı

...Kim bilebilir ki insanlardan uzaklaşırken de kendimden de uzaklaşmayacağımı? Günler geçiyor, her günün adı aynı. Yırtılmıyor artık takvim yaprakları duvarlardan.


Sevgili günlük, 

Henüz yaş yetmişe değmedi, bu güzel bir haber çünkü sana gelmek için henüz gecikmedim fakat saçlar çoktan beyazları aldı arasına. Şu ana kadar ki yaşamım 22 tane irili ufaklı 365 günden ibaret ve hala kitapların insanlardan daha çekici gelmesine alınıyorum. Karnımda kimi zaman ateşten zerreciklerle gezinirken farklı bir dünyanın mümkün olduğunu kendi kulaklarıma heceliyorum. Nefes alıp verebiliyorum sevgili günlük ve görüyorum ta gerilerden, yürünecek ne yol var. Heyecanlar doluyor boğazıma kimi zaman, ben ardına buzlu olmayan sudan yavaş yavaş içiyorum. Etrafımdaki su içmeyenleri hatta suya ihtiyaçları olmayanları hissettikçe yalnızlaşıyorum. Yalnızlaştıkça kendimleşiyorum. Kendimleştikçe koca bir dünya zihnim, içerisinde kaybolup sonra kendimi arıyorum.

Kim bilebilir ki insanlardan uzaklaşırken de kendimden de uzaklaşmayacağımı? Kendimden uzaklaşabilirsem, yani bu durumu ciddi bir iş haline getirip her sabah beşte uyanıp bu işe amansızca koyulursam o zaman kim bilebilir ki bir gün delirebileceğimi?

Eşyalar dağınık odamda günlerce hatıralarım gibi. Her biri bir yanda, ben bir köşede onları izliyorum. Bu izlemenin faydası yok biliyorum, fakat kendimden bile gizlediğim şeyler var bir eski torbada. En durdurulamaz iştahla açmaya çalışıyorum bu torbayı fakat olmuyor. Her gece başımı bir yastığa koyarken ve hazırlarken kendimi unutmaya, her sabah yeni hatırlanan türlü anılarla bir meçhule sürükleniyorum. Ağırlık omuzlarımda, ben adımlıyorum buralardan, sırtım çok üşüyor. Bir el bulamıyorum yaralarımı saracak. Bir yer yatağından nasıl ayağa kalkılır biliyorum ama bu düşüşlerden, bu sessizlikten nasıl uyanılır, inan bilmiyorum.

Günler geçiyor, her günün adı aynı. Yırtılmıyor artık takvim yaprakları duvarlardan. Koca bir boşluk göğsümün tam ortasında, örtemiyorum üstünü. Bu boşluğa bir anlam veremiyorum. Saatler geçiyor boşluğa bakarken, kendime diyorum ki: Derin bir yalnızlık duygusu çekiyorum sessizce. Birkaç heceden başka ses duymuyor kulaklarım. Kendimleşiyorum. Kendimleştikçe uzaklaşıyorum. Havalandırmak gerekiyor bu odaları, havalandırmak gerekiyor göğsümün içini. Toz toprak ne birikmişse artık, rüzgarlara karışıp gitmeli bedenimden. Ne olursa olsun diyorum artık; açılmayı beklenen bir torba, bir yağlı urgan ne sonu var ne de bir başı. Koca bir cesaret zihnimin bir kenarında, kaybolup gitsin diyorum bu gizemli günler. Güneşler ortaya çıksın diyorum ilkokulda çizdiğim resim defterlerinin arasından. Bir tane değil, iki tane değil. Bir resim kağıdına küçücük zihnimle kaç tane güneş çizmişsem dağların ardına çıksın hepsi. Isıtsınlar yollarımı, ısıtsınlar soğuyan şu kalbimi.

Ve evet, o güzel kızın güldüğü o resim. Üç tane dağ tepesi, ortasından bir şelale akıyor sayfanın en altlarına doğru mavi renkte. Diğer yanda bir tane büyük bir ağaç, yanında pastel boyalarla çizilmiş birkaç çiçek ve dağların arkasında sarı renge boyanmış sayısız güneş, hepsi! Üşüyorum sevgili günlük, üşüyorum. Kendimleştikçe ısınıyorum fakat öyle bir sıcak göğsümün tam ortası el uzanmıyor, gönül katlanmıyor. Bilmiyorum, bilmiyorum, bilmiyorum.

Özlüyorum sevgili günlük, neyi özlediğimi bile bilmeyerek özlüyorum. Bir özlem odanın bir kenarına oturmuş, ben ise arkasından ona sarılmışım bırakamıyorum. Çekemiyorum kollarımı sıkı sıkı sardığım adını bile bilmediğim bu özlemden. Gelip çıkarmaya çalışıyorlar beni adına karanlık dedikleri bu odadan. Alıp götürmek istiyorlar hatıralarımı. Yeni maceralar eklemek istiyorlar anı defterime. Korkuyorlar bu ağrılı yarınlarımdan, saygı duyuyorum her birine. Her birini ayrı ayrı, bu bitkin kalbimle bile delicesine seviyorum. Hepsini birer bahçelerle filizlenmiş çiçekler sanıyorum, onlara su dökmek sarılmak niyetim. Fakat kimi zaman içecek su bile bulamıyorum. Bu bir haykırış, hepinizi seviyorum. Bu bitkin halimle, yorgun halimle, tükenişe boyun eğen bu kalbimle hepinizi seviyorum. Evet, evet her sabah ekmek aldığım bakkal amca ellerinden öpüyorum. Ve ben gidiyorum artık, sevgili günlük. Dünden beri yürüdüğüm meçhule, kimselere haber vermeden gidiyorum. İyi bak kendine, olur mu?

Ne garip ama, çıldırmamak elde değil! Kelimeler bir dilin bile farkında olmadan süzülürken kulaklara kimi zaman büyük bir yorgunlukla boğazına tıkılıyor insanın. Ne dışarı atabiliyorsun bu kayıplığı ne de içeride tutabiliyorsun. O halde teşekkürler sevgili günlük en içten olanlarından, günlük tutmayı öğretenlere birer birer teşekkürler…


Evren Sarı


  • 0
    alk_
    Alkış
  • 0
    be_enmedim
    Beğenmedim
  • 0
    sevdim
    Sevdim
  • 0
    _z_c_
    Üzücü
  • 0
    _a_rd_m
    Şaşırdım
  • 0
    k_zd_m
    Kızdım

Evren Sarı, Edebiyat-Psikoloji kategorisinde eser yazmış bir yazardır. Bir Şair Adamın 118 Günlük Öyküsü kitabının yazarıdır. Evren Sarı'nın kitabı; İkinci Adam Yayınları aracılığıyla kitapseverlerle buluşmuştur. Farklı türlerde eserler verebilen Sarı, 2016'dan bu yana çeşitli dergi ve edebiyat sitelerinde yazıları yayımlanmaktadır.

Yazarın Profili
Paylaş

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir