Karanlıktı etraf, benim bulunduğum yeri aydınlatıyordu voltü düşük sarı balkon lambası, kafamı nereye çevirirsem tersi yönde hareket ettiğini düşünüyordum bir cismin. Ne zaman çevirsem kafamı aniden tersine, bu kez de tersinde bir şeyler hareket ediyordu. Demem o ki her geçen saniyenin bir rüyadan öteye gidemediği bir durumdaydım o balkonda. Yaptığım her iyiliğin, beni nasıl kötü bir adam yaptığını düşünüyordum. Yaşlı bir amcaya alçakça yer vermiştim, sıkış pıkış bir metrobüste. Alçak ben. Sırf iyi bir insan olduğumu hissettirebilmek için kendime, egolarımı bu yönde kabartabilmek içindi iyiliklerim. Altı sokak çocuğuna paralarımı verdiğim anki kadar alçaldığımı hiç hatırlamıyorum. Sırf ben iyi biriyim dedirtebilmek için beynime, ellerim almıştı paraları dağıtma kararını. Metrobüsteki amcaya yer verme kararı, bedenimin. Alçak ben. Ben yeryüzündeki en alçak gri.
Sırf kendimi iyi hissettirebilmek için yaptığım eylemlerin, başkalarının bu eylemleri onları düşündüğüm için yaptığımı düşünmesi beni sapkın bir hüzne sokuyor. Şu hayatta en masum olduğunu düşündüğüm anlarımda fark ediyorum bütün çirkinliği, haksızlığı, yalanı. Öfke kaplıyor içimi, bir kış gecesi, balkonda içerken sigaramı, sayarken yalanlarımı. Samimi değilim hiçbir iyiliğimde. Sadece iyi olmaya çalışan bedenimin ataklarıydı bu eylemler, egoist beynime. Kendimi yaparken samimi hissettiğim tek bir an var o da dövüşmek. Belki dedim demin, belki dövüşürsem kendimle yenerim şu sahtekar bedenimi yahut tekmelersem, kusabilirsem beynimi belki bu savaş bir sonuca varır ben ölmeden. Dövüş kulübü yazılalı 18 yıl oldu, benim yaşım da 18 ama bu bir tesadüf. Bunları okuyor olan sen düşüncelerimin çirkinliğine değil de itirafımdaki samimiyete bakıp beni yücelttin belki işte bu da bedenimin beynime bir zaferi.
Ömer Bilgiç