‘’Merhaba, isminizi öğrenebilir miyim?’’
‘’Ha… Hazal.’’
‘’Peki ya sizin?’’
‘’Cemre’’
‘’İyi eğlenceler…’’
Dışarı çıktı. Sıra sıra barlar sokak boyunca aşağı kadar uzanıyor. Arada hangi akla hizmet birkaç nargileci. Önlerinde ellerindeki karton menüleri sallayan teşrifatçılar… Neon ışıkların yaladığı parke taşlardan, sıcak havayla kalkan buram buram sidik kokuları yayılıyor etrafa. Yerlerde kırık bira şişleri ve birkaç midye kabuğu… Arkada bir yerlerde bir gitar ezgisini arıyor… Hemen aşağıda, sokağı bitirip sağa kıvrılan köşede bir tekel bayii ve önünde kızlı erkekli bir grup. Renkli çoraplar, kaşlarda ve dudaklarda piercing, vintage gözlükler ve dövmeler; türlü türlü çiçekler, hayvanlar, gök cisimleri ve sayılar… Hepsinin elinde kırmızı Tuborg. Hemen karşılarındaki deskte, ışığın altında, gözlük ipleri boyunlarından sarka sarka iddaa dolduran bir grup bey amca. Pos bıyıklar uçtan uca sararmış. Gömleklerin sol üst cebi türlü kağıtlar ve sigara paketleriyle şişik… Köşeyi döner dönmez bir bar. Amber ışıkları sokağın parkelerine taşıyor. Şık.
‘’Bu gece grup var dostum! Giriş yirmi lira’’
‘’Birini arıyorum, bulursam tamam.’’
‘’Peki, gir bak.’’
Barın tam arkasında, kenarlarından sokağa taşanlarla uyumlu ışıklar saçan eskitme bir ayna var. Aynada bir kız kendini seyrediyor, barmenin ise gözü telefonunda. Herhalde oyun oynuyor. Birazdan lütfedip bir şişeye bir de bardağa uzanması gerekecek.
‘’Bir Jack shot’’
‘’Peşin alıyoruz, on beş tl.’’
‘’Pos.’’
Kızın ağzında manasız bir tebessüm beliriyor. Şimdi vücudu belli belirsiz yana dönük. Ama bakışları hala aynada…
‘’Merhaba, isminizi öğrenebilir miyim?’’
Küçük bir duraksama ardından gelen başarısız bir şaşırmışlık ifadesi. Yine o aynı manasız tebessüm. Hemen ardından karşısındaki gözlere dim direk, tereddütsüz dikilen ela gözler.
‘’Selin’’
Ani bir boyun hareketiyle çevrilen gözler, ela ve tereddütsüz olanlarla onları delip geçmek istercesine karşılaşıyor ‘’Ne! Gerçekten mi?’’
‘’Nasıl yani?’’
‘’İsmin Se… Selin mi?’’
‘’Evet?’’
‘’Ohh çok şükür.’’
‘’Ne?… Neden zor bulunan bir isim mi?’’
‘’Eh biraz uğraştırdı… Sana bir içki ısmarlayabilir miyim?’’
Barmen ilgisiz. Fakat beyni içki ve ısmarlamak sözcükleriyle içten içe huzursuz. Tam da o bölümü geçmek üzere. Kız uzatmıyor.
‘’Olur ama bu daha bitmedi?’’
‘’Olsun… Aynısından… bana da shot bir de Heineken.’’
Kapıya çıkıp fiş almak lazım oldu. Yüz lira anında yirmilik, onluk ve de en kötüsü beşliklere parçalanıyor. Eh olsun aradığımızı bulduk…
‘’Buradan sonra plan ne?’’
‘’Eve gitmem gerekiyor… benim için geç oldu.’’
‘’Yaa…’’
‘’İşten çıktım… Yarın yine gideceğim.’’
‘’Anlıyorum… Peki ya… Yarın?’’
Sağlıklı bir gülücük, sağlam ve düzgün dişleri çoktan karar verilmiş bir cevabı geciktirircesine sergiliyor… ‘’Olabilir… Ama önce bi ismini öğrenseydim bari?’’ Pos makinesini uzatan bir el sabırsızlıkla araya giriyor. ‘’Şifre lütfen!’’ 4 kararlı tuş sesi, ardından hepsinden kararlı son bir tane daha. Buruşturulan bir fiş.
‘’ H… İş çıkışı hep buraya mı gelirsin?’’
‘’Memnun oldum. Genellikle… Ama istersen beni çalıştığım yerden alabilirsin?’’
‘’İsterim. Nerden?’’
‘’Küçükparmakkapı’yı bitirince Violet’i sor… 11’de çıkacağım.’’
‘’Tamamdır.’’
Son bir shot! Yakıyor… Barmen hala o bölümü geçmeye çalışırken bir ‘’iyi geceler’’ lütfediyor. Eh hadi şu onluk deskte kalsın madem. Saat daha erken… eve gitmek için erken. Küçükparmakkapı’ya yollanıyor. Burası semtin arka sokakları, buradaki barlar on sekiz yaş altını alır. İrili ufaklı mekanlar… in gibi girişler, depodan, çatı katından bozma barlar… Her kapıdan sokaklara taşan, duvar kenarlarında ikili üçlü gruplar oluşturan, merdivenlerde aksıra tıksıra tek bir sigarayı paylaşan, şen şakrak liseliler… Yerler ilk sarhoşlukların belgeleri çeşitli biçim, renk ve kokularda istifra sıvılarıyla dolu. Makyajı akmış, saçı başı karışmış, çorapları kaçmış genç kızlar… Peşlerinde bıyıkları yeni yeni terleyen delikanlılar. İlk aşkları iki büklüm olurken saçlarını tutmayı öğreniyorlar… Ahh ilk gençlik… Müthişsin! Daha şu saatte perişan halde olmayaydınız hepinize benden birer Jager shot… İşte Violet Bar. Lanet neonlardan o da nasibini almışa benziyor. Neyse kolay bulduk… Eh şu karşıdaki barda son bir içki… Sonra da bu gecelik yeter diyelim…
Ertesi akşam yine Küçükparmakkapı ama ortalık henüz sakin… İşte hemen ilerde, duvar dibinde de arkası dönük Selin…
‘’Selin!’’
Bakmıyor, duymadı herhalde… Daha yüksek ve yakından bir ‘’Selin!!’’ Şimdi biraz kararsız da olsa etrafı tarayan bir kafa. Tereddütsüz ela gözler aradığını bulduğunda yüze yayılan tebessüm. Yanaklarda iki ılık öpücük hissi…
‘’E erken geldin!’’
‘’Olsun bir şeyler içmem lazım zaten.’’
Saat on. Üç bira üç shot sonra… Paydos. ‘’E hadi çıkalım, işim bitti.’’ Üzerini değiştirmiş… Kararlı ve ince bilekler sokağın sağına dönüyor.
‘’Bahse girerim nereye gideceğimizi düşündün…’’
‘’Senin istediğin bir yer varsa…’’
‘’Tam tersi. Nereyi seçtiğini merak ediyorum… Anlamı büyük.’’
‘’Neymiş anlamı?’’
‘’Gidince göreceğiz. Şimdi söylersem kararını değiştirebilirsin.’’
Loş bir bar. İçerisi sakin. Barda birkaç müdavim içeri giren çifti belli belirsiz yarım bir bakışla süzüyor… Yine amber ışıklar, hafif bir müzik… Bu iyiye işaret! Duvarlar siyah, masa ve sandalyeler cilalı ahşap. Her birinin üzerinde kırmızı kandillerden yayılan loş bir mum ışığı…
‘’Beklediğimden de iyi… Benden gerçekten hoşlanmış olmalısın.’’
‘’Bu muydu anlamı?… Eh bunu anlamak için başka fırsatlar da vardı önünde.’’
‘Belki de…’’
Duvara yakın bir köşede içkilerden alınan ilk yudumlar… sabırsız göz kaçırmalar, ısırılan dudaklar ve belli belirsiz kaykılmalar… hatta belki hiç ihtiyaç olmadığı halde temizlenen gırtlaklar… İşte ilk öpücük… Sıcak, nemli… boğazdan aşağı süzülüp, kısık ve acele nefeslerle doldurulan göğüsleri alabildiğine titretiyor. Vay canına… uzun zamandır olmamıştı bu.
‘’Vay canına uzun zamandır olmamıştı bu.’’
Kız anlıyor ve eli hemen yanı başındaki göğsün üzerine nazikçe konuyor. Ela ve tereddütsüz gözlerde içten bir tebessümün parıltıları dolaşıyor. ‘’Hadi kalkalım…’’
…
Uyandığında yanı boştu… Sahibinin orada olmadığı gayet iyi bilinen bir isim çınladı odada. ‘’Selin!!’’… Son zamanların en iyi uykusundan böylece yeni bir güne başlandı. Huzur dolu bir gün bu… Havada nereden geldiği belli olmayan belki de hiç olmayan tütsü kokuları. Camdan dışarıda bir telaş; kedi çığlıkları, sinekler, kuşlar, polenler… Sesler sıcak havada dalga dalga sarıyor etrafı. Ufak bir kahvaltı eşliğinde balkonda özenle sarılan bir tütün. Sımsıkı… Bu yeni. Dumanı bir değişik kıvrılıyor. Nemli herhalde… Bacakların açıkta kalan kısımlarını acımasızca kızartan güneş ışığı. Ve bu gibi şeyleri tekrar hissetmenin farkındalığının verdiği tatla karışan kopkoyu bir kahve.
Ertesi akşam saat onda Küçükparmakkapı sokak… Hafta içi olduğu için liseliler başlarına gelecek bin bir türlü sınava hazırlanıyor olsa gerek. Sokaklar boş. Neon ışıklı Violet Bar…
‘’Selin burada mı?’’
‘’Kim?’’
‘’Selin! Selin!’’… Ohh bir de içinden ‘’Selin!’’.
‘’Öyle biri yok…’’
‘’Nasıl yani… İşi mi bıraktı daha geçen…’’
‘’Hee sen Tuğçe’nin arkadaşısın dimi… O bugün izinli.’’
Masalarındaki kırmızı kandillerinden loş bir mum ışığı yayılan o bar… Barda birkaç müdavim kafalarını çevirip bakıyor. Daha da loş olan dip köşeler ise boş. Bir ihtimal daha var…
Deske bağlı sarı plastik kalemleri, 35 ekran tüplü televizyonu, katlanmaktan yıpranmış bültenleriyle tekelden bozma iddia bayii; pos bıyıkları uçtan uca sarı, gözlük ipleri boyunlarından sarkan, gömleklerinin sol üst cebi türlü kağıtlar ve sigara paketleriyle şişik bey amcaları ağırlamaya devam ediyor… Köşeyi döner dönmez amber ışıkları sokağın parkelerine taşan şık bar hala orada.
‘’Bugün de grup var mı?’’
‘’Yok, buyrun.’’
Eskitme bir aynada bir kız kendini seyrediyor. Barmenin ne halt yediğini anlatmaya gerek yok.
‘’Merhaba isminizi öğrenebilir miyim?
Kız gülümsemekle yetinirken kalkıp karşısındaki boyna sımsıkı sarılıyor. Dudaklarda ılık bir öpücük hissi. Barmene iş düşecek gibi… Ve işte! ‘’Bir Jack shot!’’
‘’Violet’e gittim. Tuğçe’nin izin günüymüş. Eh herhalde o da buraya takılıyordur dedim.’’
Tereddütsüz ela gözler durumunu koruyor. Jack shot ise yakmaya devam ediyor.
‘’Bak… Geçen gece bana ismimi ilk soruşun değildi… Ondan bir gece önce de sordun. Felaket de sarhoştun… İsmimi ilk o zaman öğrendin… Gerçi cevap seni pek tatmin etmedi.’’
Pos makinesini uzatan bir el sabırsızlıkla araya giriyor… Hızla basılan tuşlar. Beklenmeyen bir fiş… Utanmış ama meraklı bir bakış soruyor ‘’Ee?…’’ Sağlıklı bir gülücük, sağlam ve düzgün dişler eşliğinde arada bir kendini göstererek kıkırdarken, ela gözler tatlı bir tebessümün parıltısıyla cevap veriyor.
‘’Bara yarım yamalak oturup telefonunu arandın… Sonunda bulunca da bu sefer açmak için epey uğraştın. Ben de tam yanımdaki taburede olduğu için tüm olanları izliyordum. Sonra… Sonra yaklaşık on dakika boyunca ‘’Selin’’ diye birine mesaj atmaya uğraştın… E ben de anladım…’’
Sessizlik… Kız aynaya dönerken bir düşünce bulutu yüzünü yalıyor… Erkek ise boş shot bardağını işaret parmağıyla evirip çeviriyor. Neden sonra kız tekrar başlıyor…
‘’Böylece geçen gece tekrar aynı soruyu sorduğunda… Ben de bu sefer istediğini vereyim dedim.’’
‘’Doğru anlamışsın… Nasıl desem?… O ismi durmadan söyleyebilmeye… Ne bileyim işte belki saçma ama sevişirken, uyanınca… söyleyebilmeye ihtiyacım vardı… gerçi epey de geçti üzerinden… bir Jack shot daha bir de Heineken… ama dün gece… içimde bir şeylerin değiştiği… ya da her neyse işte… bilmiyorum, sen de hissettin mi?’’
‘’Sanırım… evet… yani değişikti…’’
İki çekingen göz buluşuyor. Tek bir tebessümde birleşip ayrılıyor… Posa ihtiyaç yok. Bu sefer nakit… Hem de fazladan bir onluk. Uzunca bir suskunluk… Sokakta bir midyecinin sesi üst katlardaki bar pencerelerinden çıkan canlı müzik seslerinde boğuluyor. Ellerindeki karton menüleri sallayan teşrifatçılar yerlerinde… Kız aynadaki işini bitiriyor. Erkek shot bardağını parmağıyla çevirmekten sıkılmak üzere… Barmen nihayet o bölümü geçiyor…İçkiler ise sessizce yudumlanmaya daha fazla dayanamıyor ve kalan son iri parça ikiye bölünmeden, gırtlaklardan aşağı büyük bir şevkle bırakıyor kendini…
‘’Artık ismimi öğrendiğine göre…Hala içki ısmarlamak istiyor musun?’’
‘’ Aynısından… Bana da bir shot bir de…’’
Ege Ündağ