1975 yılında TRT’den ayrılmak zorunda kalan ve o zaman Türkiye’deki siyasi yapı nedeniyle en karanlık dönemini yaşayan sinema dünyasında popüler olan seks filmleri furyasına katılmak istemeyen Halit Refiğ, karısı Gülper Refiğ ile Amerika’ya gider. Wisconsin Üniversitesi’nde dersler verir, bir film de çeker.
Bu dönemde Oğuz Atay, Giovanni Scognamillo, Metin Erksan gibi pek çok isimle mektuplaşır. Refiğ’in mektuplarının bir bölümü Sevgili Halit – Halit Refiğ’e Mektuplar kitabında yayınlanmıştı. O dönemde yine Gülper Refiğ’den alınan bilgilere göre Metin Erksan mektuplarının yayınlanmasına karşı çıkar, fakat daha sonra yayınlanmasına karar verir.
Erksan’ın Halit Refiğ’e yazdığı mektuplardan birini yönetmenin ölüm yıldönümünde Türk Sineması Araştırmaları Vakfı yayınladı.
“5/5/1976
İstanbul
Halitciğim, tek dostum, sevgili kardeşim,
Gittiğin gün, havaalanında seni yerde gözden kaybedince, İsmet anneyle birlikte uçağının kalkışını görebilmek ümidiyle alanın diğer tarafına gittik. Ve nihayet uçağın kalktı. Türkiye topraklarını terk edişini derin bir keder içinde seyrettik. Çileli ömrümüzde ve yalnız kederin var olduğu hayatımızda bu günleri de görmek varmış. Bir kere daha söylemeğe gerek yok. Ben zaten yalnız adamımdır, şimdiyse iyice yalnız kaldım. Geçici bir zaman için bile olsa. Türkiye yetiştirdiği beyinlerin en büyüklerinden birini böylece kaybetti. Halit biliyorsun, bir zamanlar büyük Kemal Tahir’i yalnız Nazım (Hikmet) biliyordu. Seni bilen ise daha fazla. Fakat seni en iyi ben biliyorum. Yani senin büyüklüğünü, aklını, kabiliyetini, erişilmez kuramcılığını en iyi ben biliyorum. Sağlam arkadaşlığın, cömertliğin, insanlığın ise erişilmez bir seviyede. Yani burada şunu demek istiyorum, ve de kendime pay çıkartıyorum. Senin büyüklüğünü bir ben bilsem bile, hiç gam çekme. Benim bildiğim büyüklük en gerçek büyüklüktür. Ben öyle herkese büyük demem. Kaldı ki senin ne yaman bir insan olduğunu bilen çok fazla. Sen daha iyi bilirsin, biz bizim yamanlığımıza bir parayı ekleyemedik. Yamanlığına bir de parayı eklersen, o zaman bak ne yaman görünürsün insanların gözüne.
İstanbul
Halitciğim, tek dostum, sevgili kardeşim,
Gittiğin gün, havaalanında seni yerde gözden kaybedince, İsmet anneyle birlikte uçağının kalkışını görebilmek ümidiyle alanın diğer tarafına gittik. Ve nihayet uçağın kalktı. Türkiye topraklarını terk edişini derin bir keder içinde seyrettik. Çileli ömrümüzde ve yalnız kederin var olduğu hayatımızda bu günleri de görmek varmış. Bir kere daha söylemeğe gerek yok. Ben zaten yalnız adamımdır, şimdiyse iyice yalnız kaldım. Geçici bir zaman için bile olsa. Türkiye yetiştirdiği beyinlerin en büyüklerinden birini böylece kaybetti. Halit biliyorsun, bir zamanlar büyük Kemal Tahir’i yalnız Nazım (Hikmet) biliyordu. Seni bilen ise daha fazla. Fakat seni en iyi ben biliyorum. Yani senin büyüklüğünü, aklını, kabiliyetini, erişilmez kuramcılığını en iyi ben biliyorum. Sağlam arkadaşlığın, cömertliğin, insanlığın ise erişilmez bir seviyede. Yani burada şunu demek istiyorum, ve de kendime pay çıkartıyorum. Senin büyüklüğünü bir ben bilsem bile, hiç gam çekme. Benim bildiğim büyüklük en gerçek büyüklüktür. Ben öyle herkese büyük demem. Kaldı ki senin ne yaman bir insan olduğunu bilen çok fazla. Sen daha iyi bilirsin, biz bizim yamanlığımıza bir parayı ekleyemedik. Yamanlığına bir de parayı eklersen, o zaman bak ne yaman görünürsün insanların gözüne.
Sensizliğe bir türlü alışamadım. Senin ve Gülper’in [1] ışığına her akşam bakıyorum. Siz burada iken, canım çok sıkıldığı zaman, kendimi çok yalnız bulduğum zaman, daha doğrusu her zaman, bilhassa geceleri açıp perdeyi senin evinin ışıklarına bakardım. Senin ışıklarını görmek bana bir güven verirdi. Senin ışıklarını görmek acılarını, kederlerimi, yalnızlığımı bana unuttururdu. Şimdi ise pencerelerinizde yalnız gazete kağıtları var. Bu Dünyada üç kişiyi sevdim. Seni, Kemal Tahir’i, Ağabeyimi. İkisi öldü. Biri de Amerika’ya gitti. Şimdi ben buralarda tek başıma ve yalnız kaldım. Senin yerini kimse dolduramaz. Sen gittikten sonra, uzun, uzun ve tekrar, tekrar senin üzerinde düşündüm. İnsanlar seni bir keşfetseler, bir daha yakanı bırakmazlar. Şuna inanıyorum ki Amerikalılar seni iyice anlıyacaklar Halitciğim. Orada, Amerika’da çok büyük işler yapacaksın. Gerek üniversitelerde Amerikalılara anlatacakların, gerek yapacağın filmler çok büyük şeyler, çok güzel şeyler olacak. Bilirsin ben laf ola konuşmam. Kesin olarak senin orada büyük başarılar kazanacağına inanıyorum. Bu inancım sen daha gitmeden vardı. Şimdi ise bu inancım daha da büyüdü. Aman Halit dişini sık falan demeyeceğim sana. Hele biraz geçsin. Başarın kesin. Mutlaka, ama mutlaka en güzel, en büyük şeyleri sen yapacaksın orada. Bilimsel olarak, gerçekçi olarak, akılcı olarak ben senin başarına inanıyorum.
Televizyondan hiçbir haber yok. Sinema bıraktığın yerde otluyor. Televizyon daha can sıkıcı, daha fena oldu. Sen yapılacağın en iyisini yaptın. Bu namussuzlar alayını boklarının üstünde eşinmeye devama tam zaman zamanında bıraktın. Gitmekle ne kadar isabet etmişsin. Milli televizyona bak. Kendilerine Milliyetçi, Mukaddesatçı diyen bir alay namussuz televizyonun başına musallat olmuş. Pis, adi, iğrenç, alçak bu herifler. Şimdi biraz, kronolojik sıraya uygun yazalım. Önce gelelim Kemal Tahir’in ölüm yıldönümü anmasına. Eşsiz dehan ve kabiliyetinle tek başına hazırladığın anma günü, eleştirilecek yanlarına rağmen çok, çok güzel oldu. Kim ne derse desin. Türkiye’de ilk defa bir düşünürün, bir yaratıcının ardından böyle güzel anmalar oluyor. Gerçekten konuşmacıları ve programı iyice mükemmel hazırlamışsın. Çok yaşa Halitciğim. Sen burada olmadan yaptığın ve hazırladığın işte çok başarılı oldu. Bilhassa Hilmi Yavuz ve Arif Mardin [2] çok ilgi çekici iki konuşma yaptılar. Oğuz (Atay) belki biraz acemi ama, çok samimi ve içten bir yönetim gösterdi. Böylesi daha iyi oldu. Yani Oğuz töreni çok iyi idare etti. İsmet Bozdağ konuşması ve söyledikleri şeylerle bir hayli ilgiyi çekti. Nezihe Hanım (Nezihe Araz) (konuşması için epey çalışmış, bir hayli de zaman vermiş. Kemal Tahir’in bütün kitaplarını dikkatli ve özgün bir şekilde elden geçirmiş. Fakat dediğine göre hazırlanması istediği gibi olmamış. Bir de bana dedi ki; Semiha (Tahir) [3] ablayı karşısında görünce pek diyeceklerini diyememiş.
Bence Kemal Tahir’in kitaplarındaki kadınlar meselesine şöyle yaklaşmak gerek. Kemal Tahir hapishaneye girene kadar bir Kemal Tahir var. Bu hayatın içindeki Kemal Tahir’in erkek-kadın ilişkileri var. Sonra bir hapishanedeki Kemal Tahir var. Bu on iki yıldaki kadın açlığı ve cinsel perhiz Kemal Tahir de bir başka türlü kadın meselesi oluşturuyor. Öfkesi, gençliği, çekiciliği, erkekliği, yaratıcılığı, cinsel hayatının en güçlü zamanları ile bir Kemal Tahir’i hapishanede düşün. Olağan bir insanda bile bu uzun hapishane yılları kadınlara karşı başka türlü bir düşünce ve davranma oluşturur. Kemal Tahir gibi olağanüstü bir insanda ise bu durum iyice değişik bir tavır yaratır. Ertesi, hapishane sonrası bir Kemal Tahir var. Burada da Kemal Tahir’in dünyasındaki kadınlar var. Bütün bunlar bir yana, Kemal Tahir kadınlar üzerinde çok düşünmüş. Freud ve Marx’ı bir iyice okumuş. Bence geriye ne kalmış biliyor musun? Hiç feminist olmadığı halde, Kemal Tahir kadınlara karşı çok iyimser, çok dost. Hatta Nermin hanıma [4] karşı bile. Kemal Tahir hiçbir kitabında kadın düşmanlığı yapmaz. Bence Kemal Tahir’in büyük özelliklerinden biri de bu. Dünyada pek az büyük yazar kadın düşmanlığı yapmamıştır. Kemal Tahir kadınlara her zaman insan gözüyle bakmış, cins ayrılığı yapmamıştır. Yani şunu demek istiyorum ki Kemal Tahir’de kadın erkek ayrılığı yoktur. Bu konuda daha çok şey yazmak isterdim ama, o zaman söz iyice uzayacak. Sen ne demek istediğimi daha iyi bilirsin. İşte Nezihe Hanım’ın konuşmasında bunlar yoktu. Ama bütün bunlara rağmen, bu hususlar, ve bu meseleye bu açıdan bakış düşünülmez ise Nezihe hanımın konuşması da güzeldi. Gelelim Doktorun (Hulusi Dosdoğru) konuşmasına. Arkadaşlık, dostluk, vefakarlık, iyi ama Kemal Tahir üzerinde bir spekülasyon, hele bir fikir spekülasyonu benim hiç hoşuma gitmiyor. Üstelik doktorun söyledikleri de yalnız. Önüne gelen çattı. Ortalığı kasıp kavurdu. Hatta Hilmi Yavuz’a bile çattı. Daha dün Kemal Tahir’e çatıyordu falan diye. Bu arada Mehmet Doğan bile nasibini aldı. Dünyada Kemal Tahir’i anlamamış tek insan doktor. Kemal Tahir’i o kadar kapattı ki, Doktora () kalırsa Kemal Tahir’in yanına kimseyi yaklaştırmayacak. Anlıyorsun. Daha fazla yazmaya gerek yok. Hemen Semiha abla ile konuştum. Gelecek sene doktor olmasın diye, o da kabul etti. Doktor isterse bu sözlerini bir gazeteye göndersin. Belki basarlar. Ama Kemal Tahir’in ölüm gününden faydalanarak insanlara küfür etmek yok. Bu yolu doktora kapayacağım. Son olarak bir kere daha söylüyorum.Anma günü başarılı oldu. Sayende. Herhalde Aziz Nesin çok sinirlenmiştir. Zira onun arkasından böyle anma günleri yapılmayacak. Bu benim tahminim. Kıskandığını Semiha abla söyledi. Yaşa Halitciğim.
Evet Halitciğim her zaman en doğruyu sen söylersin. Türkiye’de belli bir siyasi istikrar kurulmadan sinema ve televizyon da bir şey yapmak kabil değil. Sinema ve televizyona dair haberleri gelecek namemde daha ayrıntılı olarak yazacağım.
Benim halimi sorarsan felaket. Açlık, sefalet, işsizlik. Yalnızlık, can sıkıntısı.
Gülper’in ve senin sevgiyle, özlemle gözlerinden öperim.
Gülperlerde, Ani-Ersinlerde [5], Oğuzlarda, Nezihe Hanımda her yerde hep hep siz varsınız. Sizin olmadığınız hiçbir yer yok. Ersin aracılığıyla sana bazı mevkuteler yolluyorum.
Ayşegül’e [6] selamlar. Onun ve çocuğunun gözlerinden öperim. Her ne kadar tanımıyorsam da Nuri Giray Bey’e de çok selamlar.”
[1] Gülper Refiğ, Halit Refiğ’in eşi
[2] Şerif Mardin
[3] Kemal Tahir’in eşi
[4] Muhtemelen Kemal Tahir’in Esir Şehir üçlemesindeki Nermin Hanım karakteri
[5] Sinemacı Annie Geelmuyden- Ersin Pertan çifti
[6] Halit Refiğ’in Amerika’daki üvey kız kardeşi
[2] Şerif Mardin
[3] Kemal Tahir’in eşi
[4] Muhtemelen Kemal Tahir’in Esir Şehir üçlemesindeki Nermin Hanım karakteri
[5] Sinemacı Annie Geelmuyden- Ersin Pertan çifti
[6] Halit Refiğ’in Amerika’daki üvey kız kardeşi