artık bulunduğum noktada, var olduğun zamanda ve de bunların toplamında
tek bir alkışla gömülebilir bütün bir kara okyanusa.
ellerinden sıyrılmış bir kemik parçası düşüyor hikayemizin ortasına
kıymık batıyor ve de bir gemi şüphesiz, açıkta.
gök kara, güneş batalı çok olmuş ve doğmaya niyeti yok.
“doğayla başa çıkamazsın!” diye bağırıyorsun ayaklanıp
ağaçlardan gözlerini toplamaya devam ediyorum
“ölüm” diyorsun sakince, gözlerinden birini alıp eziyorsun iki parmağının arasında
ne kan dökülüyor, ne de dudakların düşüyor üstüme
suskunum. kelimelerinle başa çıkamıyor oluşumun üzerimde yarattığı o büyük baskı, yüksek basınç, kulak çınlaması… kelimelerini başa saramıyorum, kelimelerini hafızamda artık tutamıyorum
kelimelerin eski bir kasedi tekrar tekrar oynatıyor bozuk bir kasetçalarda!
gözlerin ceplerime dolmuş, rengini kanımdan alıyor.
gel!
yıkılmış bu şehrin tozlu molozlarının altında kim bilir kimler kaldı
bunların yüzde kaçı kaldırımdan bir taşı alıp cama attı
taşların yüzde kaçı camdan sekip kafama çarptı?
asıl ölüm bu harabenin altında! ne ki anladığın yok oluştan
ama düşürmüyorsun düşlerinden düşlerime akan yolda tırpanlardan
yapılmış, tırabzanları, viyadükleri, basamakları yok!
bak, tırmanmaya çalıştıkça kesecek ayaklarını
kanın yola damladıkça üzerlerine cebimdeki gözlerimden atacağım
o yolda
o tırpanlı, tırabzansız yolda
“viyadüğü atladın.”
“mühim değil.
“Hansel?”
hayır. işte yine yanlış masallara girmeye çalışıyorsun.
onları ele geçirmeye, yıkmaya, o molozların altındaki insanlara umut olarak satmaya çalışıyorsun!
yahut ben onları sadece bana vermeni…
“Gratel.”
bulunduğun şiirler yanmaya mahkum
ve bir kıtada şimdi, balıklar aslan avlıyor, çoktan!
Zeynep Sina ERSAN
Fotoğraf: Nik Shuliahin on Unsplash