“Kadınlar kazanma umuduyla intihar eder,” dedi Kadife. “Erkekler ise kazanma umudu kalmadığını görünce.”
Orhan Pamuk
Simitçi Rüstem
Bu topraklarda fukaralık, babadan oğula geçen bir lanetti. “Sanat ve edebiyat ne içindir?” sorusunun cevabı muammaydı ama sabahın bombokluğunda uyanıp, akşama kadar it muamelesi gören emekçiler için olmadığı kesindi. Rüstem soğuktan morarmış parmaklarıyla tütünü rızlasına hapsederken, “1 liradan 70 simit satsam, o parayla elektriği ödesem, eve ekmek parası kalmıyor”un hesabını yapıyordu simit tezgahının başında. Rüstem’i kötü hissettiren şeylerin başında, bir boş cebine bir simitlere bakan biçare gözler gelirdi. Tek hayali, Asiye’si ve çocukları için mütevazı ve sıcak bir hayat… ” Fazla bi bok değil.” diye geçirdi içinden. Zaten Rüstem hayallerinde bile bencil olmayı beceremeyen, kapitalizmin anlamını bilmeyen ve muhtemelen öğrenemeden ölecek bir gariban emekçiydi. Hava soğuk, sokaklar boştu. İşleri boktandı Rüstem’in bugün.
Eskort Amina
Giyindi. Gece hak etmek için fazlasıyla ter döktüğü parayı, komodinin üzerinden aldı Amina. Suriye’den kaçalı tam iki yıl olmuştu. Kandan ve tecavüzden kaçıp, Türkiye’de eskortluğa başlamasının ne kadar ironik olduğunu düşündü sigarasını yakarken. İlk dumanı, kayıplarının cesetlerine üfledi.
Amerika’nın haritada yerini bile bulamazken, orada yaşamayı hayal ederdi hep. Tabi ya, özgür ve modern bir ülkeydi Amerika. Orospu çocuğu Zahid’in kamyonunun dorsesine binerken, Amerika yolcusu olduğu için seviniyordu. “Amerika’ya geldik!” sesiyle irkilip dorseden koyun gibi indirildikten birkaç gün sonra İstanbul’da olduğunu öğrendi. Önce iş aramaya koyuldu kıt Türkçe’siyle. Bir lokantada bulaşıkçılık yapmaya başladıktan üç gün sonra, ustanın tecavüzüne uğrarken hala Amerikalı düşlerle avutuyordu acıyla haykıran bedenini. Ve Amina “eskort” sıfatını böyle kazandı.
Düzüle düzüle de olsa hayalini gerçekleştirmek tek hırsıydı. Doğru ya, özgür ve modern bir ülkede yaşamalıydı Amina. Onu siktikten sonra döven adamların nefretlerinin ona değil, kendi benliklerine olduğunu öğrenmesi çok uzun sürmedi.
Şair Zelda
Beynini kemiren, hiçbir şey kalmayana kadar da kemirecek olan koca bir karanlığı vardı Zelda’nın. Kahvesinin ilk yudumunu alırken “Yaşama karşı ölüm.” diye geçirdi içinden. O’nu okuyanlar, çiçekli şiirler beklemeyen buhranın emzirdiği insanlardı. Yazdı; bitene, tükenene, iç sesi susana, hayata kusana kadar yazdı Zelda huzuru kucakladığı balkonunda.
Çözüm
Simitçi
50 lira kazandı gün sonunda. Fatura parası çıkmamıştı yine. O kadar parayla ne alınabilirse aldı marketten. Kaskatı olmuş elleriyle arabasını itmeye koyuldu. Evine vardı, market poşetini kapıya astı. Ekmek teknesini bağlamak için indiği bodrumda ” Yeter amına koyim!” cümlesiyle ilk sesli isyanını etti Tanrı’ya. Kıçı kırık bir çuval ipi buldu, çıktı simit arabasının tepesine. İpin sağlam olduğundan emin, hayata son borcunu ödedi simitçi son nefesiyle.
Eskort
Amina vajinası yırtılmış, bedeni morluk içinde uyandığı bir sabah, yıllarca dua ettiği tanrısına bir dorse dolusu küfürü basarken bir kutu ilaçla sonlandırdı siki sikine yaşanmış 24 yıllık ömrünü.
Şair
Söyleyecekleri sona erdiğinde en güzel şiirini intiharıyla yazacaktı. Sylvia’nın ölmek için bir şubat günü ev yapımı gaz odasını seçmesinin aksine, Zelda maviliği seçti. 13 Ekim günü 5. kattaki evinin penceresinden bedenini, varoluş sancılarından sıyırdı. Tabusuz, sek özgürlüğüne bıraktı kendini Zelda Nilgün Marmara…
Medine Tek