uzun soluklu yürüyüşlerin vardı bir bahar ortası
tek lambalı ve tek çınarlı o dar sokakta
boyumdan büyük düşüncelerle boğuşuyorum
dolaşıyorum kör düğümlere, örümcek ağlarına, dikenleri
sivri, zehirli, yabani çalıların arasına kaçan akıl sağlığıma
çocuklar neden saklambaç oynamıyor artık?
sobelenmeyi mi kabullendik, ebelikten mi sıkıldık yoksa
sıvalı duvarın dibinde çömelmiş unutulma ürpertisi mi sarıyor bedenimizi
başımız öne eğik, elimiz cebimizde, ağzımızda bir yanık sigara
“hangi birine kaldıracağız kafamızı?”
sen de haklıydın
sen zaten hep biraz haklıydın, bütün gülüşlerinde
sen zaten hep biraz sarhoştun, sönük sevişmelerinde
ve sen zaten hep biraz…
uzun soluklu yürüyüşlerin vardı bir bahar ortası
şu her mevsim buz gibi soğuk, dalgasız, kara gölde
boyumdan büyük düşüncelerle hoşbeş ediyorum
ipince ipten bir kolye boynumda şimdi, üstünde ölüm tarihim
öylece oturmuşum bir bankın üzerinde
düdükle birlikte önümdeki maçlara bakmayı bekliyorum
hikayeler anlatmak istiyorum elimde gazete kağıdına sarılmış şarapla
üstünde tüm yalanları politikanın, üstünde tüm acıları
Hatay’ın, kuirlerin, kadınların…
korkuyorum Boğaz’ı son bir kez göremeden sönüp gitmekten
korkuyorum bir kez daha kaybedememekten sesimi sarı-
lacivert bir gece sonrası
logar kapağını kaldırıyorum geçmişimin
yüzemediğim tenini taşıyorum her bir sevgilinin
her birinin altında aynı sima, aynı palavralar, aynı satırlar
ne gök tanıdık ne yer ne zaman
tek tek bütün damalarımı uç uca dikip ekvatorun çevresini dolandırmak istiyorum
köhne bir bar gibi kokacağından korkuyorum kanımın
son bir kez ıslanmak istiyorum yağmurunun altında düpedüz
Barbaros’un yokuşlarında
uzun soluklu yürüyüşlerin vardı bir bahar sonunda
şimdi seninle aramda bir tek
ve 35 mm…
Zeynep Sina Ersan