Şu sıralar tam olarak bedenin olması ama ruhun da var olan gerçekliğin rayından çıkmış bedenini araması karambolünde sürüklenip gidiyorum. Ah o kadar yorgunum ki, o kadar pervasız bir yorgunluk ki bu gerçekten canımı yakacak her şeye eyvallah deyip alıp başımı gidesim var. Kendimi ait hissettiğim her ev, her insan, her sevgi bana o kadar uzak ki bu yabancı kalabalıkta sürükleniyorum. Üstüm başım insanların yüzeysel sevmeleri, sigara kokusu ve basit çıkar ilişkileri…
Belki fazla karamsar olabilirim ama gerçekler bu ya da benim gerçekliğim.
Acı çekiyorum, fiziksel değil ama inanın kafamın her santiminde hissedebiliyorum, göğüs kafesimde her kaburgamın arasında, mideme saplanıp kalmış bir bıçağın keskinliğinde… Goethe “Genç Werther’in Acıları” kitabında şunu der;
‘’Sevincin ortasında keder ya da dehşet verici bir olayla karşılaşınca, doğal olarak bunun etkisi başka bir durumda olduğundan daha büyük olur. Bu, hem böylesine canlılıkla yaşanan bir karşıtlıktan hem de benliğimizin daha duyarlı bir hale gelmesiyle birlikte izlenimleri daha belirgin bir biçimde algılamamızdan ötürüdür.”
Kendime kurduğum minik hayal dünyasında yaşadığım tek düze hayattan, renklerin siyah ve beyazdan ama akan kanın çıplak bir beden sıcaklığında kıpkırmızı aktığı bu dünyaya düşüşümde bu kara deliğin duvarlarına her çarpışımda, her canım yandığımda koptuğum o pembe panjurlu dünyanın uyuşturulmuş mutluluğu biraz daha canımın yanmasına sebep oluyordu. Beni anlıyor musun sayın okur?
Siz hiç benim gibi hissettiniz mi sayın okuyucu? Yalnız mıyım? Ya da bitiyor mu his? Bu hayatı anlamlandıramama, ölümün kaskatı gerçekliği ve elinde bastonu yüzünde bir gülümsemeyle sizi beklemesinden başka bir gerçeklik olmaması?
Dilerdim ki içimdeki bu boşluğu bir dini inançla doldurabilseydim. Keşke bu yaratıcılarına aşık insanlar gibi ben de tüm mevcudiyetim ve benliğimle kendimi yaratıcıma adayabilseydim.
Üzülerek söylüyorum ki şu an bunu yaparsam öldükten sonra içi doldurulmuş bir evcil hayvan gibi kaskatı kesileceğim. Ben öyle birşeye inanayım ki her hücrem canlansın, ruhum kendine gelsin ve bu kapkara derin hüzünden kurtulayım.
Nihan Yüksel
Görsel: blog.milliyet.com.tr