Bilinçaltıma hükmeden biri var sayın tanrım
Yoksun ya da duymuyorsun
Ya da değilim umurunda, evet biliyorum zaten bunu
Ve içten içe nefret ediyorum senden, sen de bunu biliyorsundur muhakkak. Bilmelisin yani çünkü sayın olmayan tanrım çok zalimsin.
Kurtarmıyorsun beni içimdeki atom bombalarından, nükleer santrallerden ya da kurtaramıyorsun belki. Bir’a çok şeyi değiştiriyor.
Ne diyordum, evet evet: BİLİNÇALTIMI KONTROL EDEN BİRİ VAR!
Oysaki özgürüm sanıyordum dünyadan kaçıp beynime dönünce, kendimce, keskince…
Yolunda gitmeyen bir şeyler var; hala ölmedim mesela, 10 dakikadır yeni bir sigara yakmadım ve içmiyorum da tamı tamına 8 gündür. Uyuşturucuya da bulaşmadım henüz, içiniz rahat olsun aman.
Yolunda aniden karşına çıkan duygular var ve tam da şarkısına denk gelir görünüşleri! Sözgelimi Bomonti Sokakları Gece’den yahut… Öyle işte, iç çekişler filan anlayın.
UTANÇ! Asıl utanması gereken sensin ama sayın tanrım!
Ha bu arada sayın tanrım minik bir sorum var: Derdiniz nedir benimle?
Ateş keşfediliyor. Çinliler barutu, Lidyalılar parayı ve ceplerini düşünenler emperyalizmi keşfediyor. Bitiyor dünya, insanlık sadece yok edilmesi gereken bir tür, bir parazit, doğanın virüsü adeta. Orasını burasını kanatıyoruz; var olan her cismin. Halbuki kuzenlerimiz, şempanzeler bize hiç çekmemişler. İyi ki de…
Bir takım güzel insanlar Sümerlerin yazıyı keşfinden sonra şiir yazıyor, ben ve benim gibi gereksizler de şiir adı altında kusuyor işte. Yazmak tamamen bir kusma eylemidir. Ben kusarken de yazarken de hep ağlarım sayın tanrım. İstemsiz olur bu, neden sizce? Hangi ilacı almalıyım hangi şehrin suyunda yıkanıp bırakmalıyım içimdeki irini/irisi.
Birileri ölüyor, bırakılan birilerinin bazıları baştaki birilerine özeniyor.
İtiraf ediyorum! Bazı zamanlarda yaşamı seviyorum ama sayın çoğu zaman tanrım sen ne berbat dünya, ne berbat bir ırk yaratmışsın!
Amfibik bir canlıyım sanırım ben, öyle bir başkalaşım geçirdim ki efendiler!
Ucu kırık kalemle mektuplar yazmaya çalışıyorum sana, olmayınca bir bir yakıyorum bozkırın ortasında. Ee bizim denizimiz yok güzel İstanbullular! Sıkışıverdik ortalarda bir kentte, ortalama bir yerde…
Daktilo tuşlarının arısına gizlenmiş duygularım çıkıyor gün yüzüne teker teker. Ama ben çok uğraşmıştım onları gizlemek için sayın tanrım, oyunbozanlık yapıyorsunuz.
Gerçi bir de bana bakın, olmayan bir şahısla konuşuyorum!
İmgeler, kağıt gemiler, içinde intihar notu olan şarap şişeleri… Şarap hep iki kişilik gelmiştir bana, nedensizlik.
Tekillik, karadelik, süpernova…
Belki de benim sonum ismimi duyduğum sesindir.
Ve Poets of the Fall çok manidar bir grup ismidir.
Zeynep Sina Ersan
Görsel: kozbon.com