Kuyu – Merve Öztürk


kuyudakiler-merdiven-alti-onur-tuncay

Önünde koskoca rahat bir yatak varken, neden rahatsız bir sandalyede oturur insan? Boş boş etrafa bakar. Kan çanağına dönmüş gözlerinden uyku akar. Karşısında kafasını rahatça koyup uykuya dalabileceği bir yatak dururken neden gıcırdayan eski bir sandalyeye oturur. Peki ya gerçekten sandalyenin rahatsız olduğunun farkında mı. Yatağa uzansa bile kafasını rahatça koyabilecek mi. Yapabilecek misin bunu? Sandalyenin her gıcırdamasında beynini ezmekten vazgeçebilecek misin? Beynini sandalye ayaklarında çiğneyip yatağa tükürebilecek misin? Saate en son ne zaman baktın? Düşüncelerin bir saniyeliğine bile olsa rahat bıraktı mı seni. Yatakta yatmayı düşündün mü hiç yada gözlerin o yatağı farketti mi? 

Kendini evden, odadan, yataktan, eşyalardan soyutladığın bir düşünce yığınının içinde kayboldun. Sonu gelmeyen bir kuyuya düştün ve ne yazık ki sen Alice değilsin. Kuyu seni harikalar diyarına götürmeyecek. Çığlıkların sadece kuyunun duvarlarında yankılanacak. Bir sandalyenin ayaklarının altında çiğnenmiş bir beyin artık rahat bir yatakta yatamaz. Çünkü o yatak o beyni kabul etmez. O yatak o beyni kabul etmez ve zorla kabul ettirmeye çalışırsan o yatak seni kusar. Sende tekrar sandalyene geri dönersin. Belki yayları gevşemiş çift kişilik bir kanepede yatabilir ama uyuyamaz. Düştükçe kendini dinleyeceksin. Sonu gelmeyen bir eylem ve sonunu beklemek. Merak etmiyorsun. Evet sonunu merak etmiyorsun ama gelsin istiyorsun. Düşüyorsun. Sürekli. Ve düşünüyorsun. Eski bir sandalyede. İşte sonun bu. Herkes gibi kuyu seni de yuttu. Eylemsizliğin anlamını kavradığında artık çok geç olmuş olduğunu farkediyorsun. Bulunduğun durum düşündüğün durumdan daha da vahim. Çanlar bu sefer senin için çalıyor. Aklının köşesinde kördüğüm olmuş bütün düşünceleri çözmeye çalışırken kuyuya düştün. Daha da kötüsü çözemediğin her düğüme yeni bir tanesini ekleyerek düşüyorsun. Anlıyorum, evet, aynen. Bu kelimeleri kullanarak daha ne kadar geçiştirebilirsin. Peki gerçek olan ne? Düşmek mi? Beyninde yüzüne çarpılan kapıların sesi yankılanıyor. Sorgulama süreci uzun. Farkındasın. Ama neyin? Kuyunun mu? Sonunun mu? Düşünceler, müzikler, kitaplar, şehirler, insanlar, mesajlar, resimler, filmler, yürüyüşler, yemekler, duygular, itiraflar, eşyalar, fotoğraflar… Hepsi, bütün bunların hepsi bir yaşamı meydana getirmek içindi. Hepsi senin ve hayatın içindi. Kendini özel hissedebilirsin ama ne fark eder. Yalnız düşüyorsun. Hangisi kurtarabilir seni? Nerede okuduğun kitaplar, yürüdüğün insanlar, izlediğin filmler. Düşünceler mi kurtaracak seni oradan yada fotoğraflar mı? Oturduğun sandalyeyle birlikte dipsiz bir kuyuya düşüyorsun. Duvarlarda görüntüler akıyor. Bunların hepsi sensin. Hepsi sen ve yaptıkların. Değiştirmek istediklerin. Elini uzatıyorsun. Durdurmak, yakalamak, oradan çekip çıkarmak istiyorsun ama her şey avucundan su gibi akıyor. 

Yapabildiğin tek şey göz göre göre bir şeyler kaybetmek, her şeyin yok olmasını izlemek ve elinden bir şeyin gelmemesi… Mutlak çöküş, dibe batış, sessiz yıkım. 


Merve Öztürk 

  • 0
    alk_
    Alkış
  • 0
    be_enmedim
    Beğenmedim
  • 0
    sevdim
    Sevdim
  • 0
    _z_c_
    Üzücü
  • 0
    _a_rd_m
    Şaşırdım
  • 0
    k_zd_m
    Kızdım

Merdiven Altı İnsan Kaynakları Müdürlüğü Konuk Yazar Bürosu

Yazarın Profili
Paylaş

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir