Tuhaf isteklerim vardır hayatta, mesela ne zaman okul yıllığını alsam elime sigara içmek arzusu belirir içimde… Ne zaman izne gelsem okul yıllığına illa ki bakarım, belki neden yanımda götürmediğimi soracaksınızdır kendi kendinize; söyleyeyim, bazı şeylerden vazgeçemese de yanında götürmek istemez insan. Bilirsiniz bu duyguyu, hani sigarayı bırakmaya çalışırken paketi evde bırakmak gibidir, hani bir an önce dönmek istersiniz eve, tabii yeni bi paket alacak kadar dirayetsiz değilseniz. Sevmek de dirayet meselesidir bir yerde; hayatının ne kadarlık kısmına hakim olacağını belirlemek kolay bir mesele değildir… Sonra anılara bağlı kalmak, geçmişi ardına takıp sürüklemek bir ömür boyu, hemen hemen hepimizin cebelleştiği şeyler bunlar aslında. Bazen geride bırakmak ister insan, bazen sırtında değil yüreğinde taşımak ister bazı şeyleri, özlemek ister; farklı bir lezzeti vardır özlemin, bilir alışanlar. Hele büyüyen mesafelerle zihni kuşatan, o ifrit eden, acaba unuttu mu, vazgeçti mi diye bütün günümüzü kemiren suallere takılıp kalmaların neticesinde, bıraktığımız gibi bulmanın ayrı bir hazzı vardır; tavla oynarken son zarda çift atıp oyunu kazanmanın verdiği mutluluk nevinden bir şey… Bazen de yaşarken her şeyi unutup sadece belirli gün ve haftalarda depreşmesini isteriz bazı şeylerin. Hepimizin kendine has bir ağlama duvarı ilan ettiği gecesi vardır takvim yaprakalarında. Kanamayan, acıtmayan hatta kimileyin izi bile kalmayan yaraların anısına yas tutar insan. Bazen yitirilen bütün ihtimallerin tek tek mimarlığını yaparız şaraba boyalı, uyaklı gecelerde. Bazen sadece efkarlanmak için efkarlanırız, rakının tadı acılaştığında, sırf arkadaş ağlıyorken ve ayık kafayla çekilmiyorken muhabbet diye, ortama uymak için gireriz moda. Bazen hiç hesapta yokken şarkılar bir bilet keser size, geçmişinize dönmeniz için. Bir kemanenin başına buyrukluğunda aralarsınız geçmişin tozlu perdesini, istemeden kanatırsınız bazen…Bazen sadece tarihler çıkarır sizi böylesi yolculuklara, 14 Şubat gibi anlamsız tarihlere yüklediğiniz manalar sebebiyle durup düşünmeye başlarsınız ansızın geçmişi, ya da bir mağazanın önünden geçerken vitrinde duran bir oyuncak veya eşya şekline bürünerek içine çeker sizi geçmiş zaman…Aslında hepsinde aynı noktaya varırız, hepsinde elimize bir sigara tutuşturarak yollar anılar bizi gerisin geriye. Zamanda yolculuk etmek isteyen insanlara şaşarım, dalıp çıkmakla bile; görüp, yaşayıp, alıştığımız geçmişe ne hale geliriz ana adapte olana kadar. Bir de düşünsenize zihninizde koskoca uçurumlar bırakarak ne hale geldiğinizi ilerde, bunu kaç insan kaldırabilir bilmem… Bir de böyle yazıları yazmak sadece Farid Farjad dinlemekle mümkün olur, önemli bir uyarıdır; sizler sakın ola ki evlerinizde denemeyiniz…
Berkan Çalışkan