Dişlerimin sarısından daha sarı perdelerimin sol açıklığından bir mülteci gibi odama sızıyor, tam da şarap şişemin üstüne. Piç kurusu güneş bari şarap şişemi rahat bırak.
Güneş bir kaç gündür erken doğuyor sanki. Bunu günde içtiğim şarap ve sigara miktarına bağlı olarak anlamam zor olmuyor. Önceden 3 üncü şişenin sonlarında 2 nci paketin ortalarında doğardı. Ama şimdi 2 nci şişemin ortalarında ilk paketin sonlarında doğuyor.
Şarap yudumlarının bir nefes aralığında annem geliyor aklıma. Bana hep her şeyin kötüsü var her haline şükret derdi. Ama bu hastalık yüzünden Tanrı ya şükredemem. Parça parça ölüyorum burada.
Aslında Tanrı da babam gibi beni dünyaya bırakıp gerisine karışmadı gibi. Tanrı ile babamın tek farkı babamın cezaları çok ağırdı sırtımda parıldayan kemer tokası, karnıma yediğim tekmeler gibi.
Keşke diyorum keşke babam annemi 6 kere bıçakladıktan sonra beni de yanında götürüp ortalıktan kaybolmasaydı da annemsiz bir 15 yıl yaşamasaydım. Belki beni götürmeseydi şu an cesedi arka odada kokuyor olmazdı.
Sesler geliyor. Merdivenleri şiddetli bir şekilde dövercesine yukarı çıkıyorlar. Komşular kokudan rahatsız oldu galiba ya da polis çağırdılar. Neyse ne ya umurumda değil. Nasıl olsa onlar gelene kadar ben de uyumuş olurum, sonsuzluğa. Umarım otopsi yaparlar midemden kaç hap çıkacağını merak ediyorum.