Cotard – Mürüvvet Bolat






Yatağa uzanalı yaklaşık yarım saat oldu. Kalbimdeki ağrı hala dinmedi. Saat 03:30’a geliyor. Sabah 07:00’da uyanmam gerek ve ben hala yatakta debeleniyorum. Lanet kalbim izin verse de uyuyabilsem. Ezi çoktan uyumuştur. Uyandırıp telaşlandırmayayım çocuğu. Neden geçmiyor bu lanet ağrı…  En iyisi kalkıp bir bardak su içmek. Yataktan kalkarken bir anda ağrı bıçak gibi deldi göğüs kafesimi. Nefes alamıyorum. Sadece sağ elimle göğsümü tutabiliyorum. Sanki biri arkamdan boğazıma sarılmış, nefes alamıyorum…
Bayılmışım, saatin sesi ile uyandım. Kalbimin ağrısı geçmişti. Vücudumda tuhaf bir şişkinlik var. Bacaklarım yer yer morarmış. Acaba gece bir yere mi vurdum. Yo hayır bu morluklar bir yere vurulup da olmuşa benzemiyor. Çürük gibi. Bacaklarım çürümüş!

Bacaklarıma bakarken birden elimi kalbimin üstüne koyma gereği duydum. Kalbim atmıyor. Buz gibiyim. Kalbim durmuş. Ölmüşüm. Ama nasıl nasıl hala hissedebiliyorum. Bu imkansız, ölüler hissedemez. Ama ben hissedebiliyorum. Ölmüş olamam ama o zaman kalbim neden atmıyor. Hayır kesinlikle öldüm. Belki de insanlar ölünce böyle oluyordur. Ne bileyim daha önce hiç ölmedim ki ben. Ezi uyandı. Şimdi gerçeği öğrenebilirim işte. Eğer ölmüşsem şu an hareket etmiyorumdur. Tabi ya, şimdi her şey açığa çıkacak işte. Hadi Ezi çal şu kapıyı. Hah evet odama yaklaşıyor. Ve evet kapımı çalmaya başladı. Peki ona nasıl içeriye girmesini söyleyebilirim ki.Ben bir ölüyüm ve o beni duyamaz. Neyse ki kapım kilitli değil. Şimdi meraklanıp içeri girecektir ve işte açıyor kapıyı.

-Anne ne yapıyorsun yerde?
Aptal kızım benim, yerde uzanmışım işte görmüyor musun öldüm ben!
-Anne neden öyle bakıyorsun, cevap versene!
Ne, nasıl bakıyorum yani gözüm açık mı ölmüşüm.
-Ah annecim işe geç kalacaksın neden sabahın bu saatinde benimle oyun oynuyorsun, kalk hadi yerden.
Öldüm ben aptal görmüyor musun işte, öldüm. Nasıl kalkabilirim. Hala işe geç kalıyorsun diyor!
-Hadi anne kalk işte.
Elimden tutup çekiyor beni. Hala anlamamış öldüğümü. Zorla ayağa kaldırdı. Ama nasıl ayakta durabiliyorum… Ölüler ayakta duramazlar. Ezi hala kolumdan çekiştiriyor beni. Ayaklarım hareket etmeye başladı. Bu imkansız, ben bir ölüyüm ama yürüyebiliyorum. Nefes almıyorum, kalbim atmıyor ama yürüyebiliyorum. Acaba konuşsam Ezi duyabilir mi beni? Belki de tüm bunlar bir düştür. Belki de hala uyuyorumdur…

-Ezi?
-Efendim?
-Beni duyuyor musun?
-Evet neden?
Beni duyabiliyor. Bu tamamen imkansız ben bir ölüyüm ama yürüyebiliyor, konuşabiliyor, hissedebiliyorum. Bu nasıl olabilir.

-Hadi anne işe geç kalacaksın.

Ezi zorla üstüme bir şeyler giydiriyor. Karnım o kadar şiş ki, kıyafetlerime sığamıyorum. Nasıl Ezi bendeki bu değişikliği göremez…

-Ezi karnım ne kadar şiş görmüyor musun?
-Bugünlerde biraz kilo aldın anne.
-Hayır öldüm ben! Dün gece sen uyurken kalbime birden, bir acı saplandı. Çok geçmeden yere yığıldım. Bak kalbime, kalbim atmıyor dokun!
-Saçmalama anne kalbin gayet atıyor. Neden bahsediyorsun sen. Ne ölmesi? Eğer işe gitmek istemiyorsan bunu açıkça söyle, patronunu ben ararım.
-Görmüyor musun bacağımdaki, kollarımdaki morlukları. karnımın ne kadar şiş olduğunu görmüyor musun. Nabzım atmıyor, kalbim durmuş, öldüm ben!
-Anne yeter artık! Kafayı yedin iyice.
Deyip çıktı odadan Ezi. O ne anlar ki, aptal kız. Kafayı yemişmişim! Hemen bir hastaneye gitmeliyim. Apar topar bir şeyler alıp üstüme koştum dışarıya. Bir taksi durdurup hastaneye geldim.
Resepsiyondaki kıza anlattım derdimi. Beni üçüncü kata çıkardı. Doktorun yanına kadar beraber geldi benimle. Doktorun kulağına bir şeyler fısıldayıp çıktı dışarıya. Doktor bana dönüp
”Buyrun, şikayetiniz nedir?” dedi.
Ben: Ben öldüm. Evet inanılması güç ama bu bir gerçek. Dün gece kalbime garip bir acı saplandı. Yere yığıldım. Ölmüşüm. Ama sabah uyandım. Nasıl oldu bilmiyorum ama kalktım. Gözlerimi açtığımda bacağımdaki bu morluklarla karşılaştım, bakın kollarımda da var. Önce düştüğüm için oldu diye düşündüm ama bakın bunlar düşmeyle olabilecek şeyler değil. Bunlar çürük! Sonra karnımın ne kadar şiş olduğunu gördüm. Ve elimi göğsüme götürdüğümde kalbimin atmadığını hissettim. Lütfen doktor dinleyin, bakın kalbime atmıyor!
-Böyle bir şey mümkün değil hanımefendi. Şey, ailenizde sizden başka psikolojik rahatsızlığı olan kimse var mıydı?
-Ben deli değilim doktor! Lütfen dinleyin kalbimi. O zaman eminim ki inanacaksınız söylediklerime.
-Peki peki sizi kırmamak için dinleyeceğim.
Kulağına takıp stetoskopunu önümde diz çökerek kalbimi dinlemeye başladı doktor.İki saniye sonra başını sallayarak kalktı tekrar ayağa koltuğuna oturup;
-Şimdi size bazı ilaçlar yazacağım. Bunları on beş gün kullanın. Eğer şikayetiniz geçmezse tekrar gelin sizi hastaneye yatırmamız gerekebilir.
-Ne ilacı doktor bu ilaçlar beni geri mi diriltecek?
-Bakın bayan siz ölü falan değilsiniz. Kalbiniz gayet iyi atıyor. Hiç bir yerinizde morluk veya şişlik yok. Benimle oyun mu oynuyorsunuz bilmiyorum ama lütfen kendinize gelin.
-Sizin hiçbir şeyden anladığınız yok! Ölüyüm ben kalbim atmıyor görmüyor musun?! Nefes almıyorum, lanet ilaçlarını da istemiyorum!

Deyip dışarıya çıktım. Neden kimse görmüyor ölü olduğu mu? Hepsine göstereceğim. Eğer ölüysem zaten tekrar ölemem. Hemen eve gidip Ezi’ye göstermeliyim ölü olduğumu.
Hemen bir taksiye atlayıp eve geldim. Ezi koşup kapıya telaşla;
-Neredeydin anne. İşten aradılar. İşe gitmemişsin. Herkes çok merak etti seni dedi.
-Hastanedeydim. Onlara ölü olduğumu söyledim. Ama onlar da senin gibi inanmadılar bana.
-Hala mı bu saçmalık! Bütün gün seni nasıl merak ettim bilemezsin. Seni tımarhaneye tıkmadıkları için dua etmelisin.
-Hepinize göstereceğim ölü olduğumu. Deli değilim ben! Yalan da söylemiyorum. Hemen mutfağa koşup bir bıçak aldım elime Ezi’de arkamdan koştu.
-Ne yapıyorsun anne çıldırdın mı?
-Ben ölüyüm ve tekrar ölemem. Bunu sana kanıtlayacağım. Bak şimdi.
Bıçağı bileğimde usulca kaydırdım. Ne kadar derine insem de bir damla kan akmadı bileğimden. Doğru ya ölülerin kanı olmaz ki.
-Ne yaptın anne. Lütfen ver o bıçağı da şu kanı durduralım.
-Ne kanı, kan akmıyor işte bak ne kadar derine indi bıçak ama bir damla kan akmadı. Ölüyüm ben bu yüzden akmadı kanım. Ölülerin kanı olmaz.
-Ne saçmalıyorsun anne ya.Her yer kan oldu. Az sonra kan kaybından gerçekten de öleceksin.
-Ölüyüm ben anlasana. Tekrar nasıl ölebilirim! Ne kanı kan man yok görmüyor musun? Lafımı bitirmeden Ezi bıçağı aldı elimden. Koluma girip salona götürdü. Kanepeye oturtup elimi sarmaya başladı. Ne desem kar etmiyor. Kimseyi inandıramıyorum. Olamaz işte kokmaya da başladım. Leş gibi kokuyorum.
-Hadi gel anne yatırayım seni bugün çok yoruldun.
-Ezi ne kadar pis kokuyorum almıyor musun kokuyu. Bak çürüklerim de artıyor. Lütfen bir morga götür beni ölüyüm ben.
-Annecim hadi lütfen koktuğun falan yok. Biraz uyu sabaha hiçbir şeyin kalmaz.

Belki de Ezi haklı, sabaha her şey normale dönecek. Biraz dinlensem iyi olur galiba. Ezi yatağa kadar eşlik etti bana. Işığı söndürüp çıktı odamdan. Ama yok uyumak öte dursun, yerimde bile duramıyorum. Bir şeyler kemiriyor derimi. En iyisi ışığı açıp bakayım. Işığı açtığımda birde ne göreyim. Beyaz, sarı kurtçuklar vücudumun her yerinde. Her yerim çürük içinde. Yüzüm, kolum, bacağım her yerim mosmor. Kurtçukları ellerimle ittikçe çoğalıyorlar. Her yerimdeler derimi kemiriyorlar. Tanrım çürüdüm, kurtlandım işte. Hemen gömülmeliyim artık. Ezi, Ezi’ye göstermeliyim bu kurtları o zaman bana inanacaktır.
-Ezi, Eziiiii..
-Ne oldu anne?
-Ezi bak her yerimde kurt var. Derimi kemiriyorlar. Artık dayanamıyorum çürüdüm görmüyor musun?!Kokuyu duymuyor musun? Bu benim cesedimin kokusu! Lütfen yalvarıyorum göm beni. Ölüyüm ben!
-Anne yalvarırım kes artık şu zırvalığı. Komik değil artık. Kurt murt yok çok abarttın artık! Yarın sabah arayıp hastaneyi seni almalarını söyleyeceğim eğer hemen kesmezsen şu zırvalığı!
-Defol çık dışarı! Deli değilim ben! Utanmaz! Annenin ben senin!

Lafımı bitirmeden kapıyı çarpıp çıktı dışarıya. Aptal, saygısız çocuk! Kimseye ihtiyacım yok! Gider kendi kendimi gömerim ben. Üstüme beyaz çarşafımı sarıp bahçeye indim. Kazma kürekle kendi mezarımı kazmaya başladım. Ezi uyumuş olmalı. Zaten ona ihtiyacım yok planımı bozmasın yeter. Ahh aptal kurtlar! Onlar yüzünden küreği tutmakta zorlanıyorum. Ama evet başarabilirim bu işi. Sonunda kurtulacağım bu işkenceden. Evet bu derinlik beni sığabilir. Çukura uzandım. Bedenim kurtlar yüzünden yanıyordu. Toprak serinmiş. Rahatladım şimdi. Ellerimle üzerimi örttüm mü tamam. Bu biraz zor olacak ama başarabilirim bunu da. Toprağı iki avucumla sağ ve soldan kaydırdım, düşündüğümden daha kolay oldu aslında. Elimi her sürttüğümde baya toprak indi yüzüme ve artık bedenimin yangısı geçmek üzere. Her yerimi örttüm. Son bir avucu da kafama attım mı tamam. Ve son avuç, yüzümü kapattım toprak ile…






Mürüvvet Bolat
  • 0
    alk_
    Alkış
  • 0
    be_enmedim
    Beğenmedim
  • 0
    sevdim
    Sevdim
  • 0
    _z_c_
    Üzücü
  • 0
    _a_rd_m
    Şaşırdım
  • 0
    k_zd_m
    Kızdım

Merdiven Altı İnsan Kaynakları Müdürlüğü Konuk Yazar Bürosu

Yazarın Profili
Paylaş
İlginizi Çekebilir

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir