“Katil ya da barmen ya da yazar, ne olduğunun önemi yoktu; kaderi hepimizin ortak kaderi, onun sonu benim sonumdu; ve bu gece, pencereleri kararmış bu kentte onun ve benim gibi milyonlarca insan vardı; ölmekte olan çimen yaprakları kadar ayırt edilemez milyonlarca insan. Yaşamak yeterince zor, ölmekse büyük işti.”
John Fante
Dirseğiyle adamı uyandırdı.Uykudan kalma çatallı sesiyle kahvaltının hazır olduğunu söyledi. Dün sabahın ve ondan önceki sabahın ve bir sene önceki sabahın kahvaltı menüsüne iğrenmiş bir bakış attı adam.Yanmış tosta ve bayat çaya dokunmadan evden çıktı.Adamın nefes alışverişi ev atmosferi dışına çıkar çıkmaz,kumandayı bir kenara bırakıp hazırlanmaya başladı kadın.Çamaşır suyu lekeli, pespaye kıyafetlerini çıkardı. Dar, siyah bir elbise geçirdi cılız bedenine.Bugün yeterince güzel görünmeliydi.
Büyük Otel’in önünde bir taksi durdu.Elika indi. Yeterince modern olduğunu düşündüğü topuklu ayakkabılarını kaldırım taşlarının gözlerine batıra batıra yürümeye başladı.Otele girdi, lobide bir Bourbon fondipledi.Resepsiyondan 72 numaralı odanın anahtarını aldı. Asansöre bindi. Aynada elmacık kemiklerine dokunurken, adamın onu beklerken kaç kez mastürbasyon yaptığına dair tahminlerde bulundu. Adama önceki buluşmalarından beri öfkeliydi. Bir önceki salı saat 23,06’da kocasından dayak yemesine sebep olan morlukların sebebi Kaya’nın çirkin dizilişli dişleriydi. 72 numara, her salı Elika ve Kaya’nın sperm kokulu tütsüler yakıp, Tanrı’ya yakarış seansları düzenlediği odaydı.Bir hafta boyunca bastırdıkları hayvanları ortaya salıp; alt alta yan yana ve üst üste dövüşmeye başladılar.Oksijen azalınca zevkin arttığını bilen erkek hayvan,üzerinde zıplayan dişi hayvana “boğ beni” emri verdi. Pençelerini erkeğin boğazına kenetledi.Dişi bir yandan sıkma kuvvetini artırıyor, bir yandan da zıplamaya devam ediyordu.Adam kıpkırmızı oldu.Şehvetten olmadığını anlayacak kadar aklı vardı kadının.Daha sert sıkmaya gayret ederken ”Hoşuna gitti mi?” diye bağırıyordu.
Kadın koltuğunda doğruldu.Her yanı tutulmuştu.Gerinmeye çalıştı. Kaya’yı yaşatacak bir fırsat kurgulamaya başladı.Oda görevlisi, kadının bağırtılarını duyup aniden içeri girebilirdi.Elika’nın telefonu çalabilirdi.Adam bir hamle yapıp kadının üstüne çıkabilirdi diye ince hesaplar yaparken Kaya’nın sesini duydu ”Öldür beni”. “Delirmede bir üst seviyeye mi ulaştım?” diye düşündü.Sesin kaynağını gaip sanan kadın. Kahve yapmak için mutafağa yöneldi.
Eğer elleri ve ayakları yatağa bağlı olmasaydı Kaya’nın debelenmeleri bir boka yarayabilirdi. Ama Elika bu kavgada üstün taraftı ve pes etmeye hiç niyeti yoktu. Kaya’nın şahit olduğu son an; düzenli olarak siktiği bir kadının memeleri ya da kıçı değil, aynı kadının göz bebekleriyle birlikte büyümekte olan ve oradan taşmakta ısrarlı nefrettiydi. Saf nefret…İlk mağara kadının nefreti ve ilk kadın katilin soğukkanlılığı iş birliği yapıp Kaya’yı öldürmüştü.
Ellerini yıkadı, otel odasından çıktı. Elika eve vardığında akşam yemeği menüsünü çoktan kurmuştu kafasında.Yemeği hazırladı, masaya oturdu, masanın altındaki bıçağa göz kırptı ve kocasını beklemeye başladı.
Büyük Otel’in önünde bir taksi durdu.Elika indi. Yeterince modern olduğunu düşündüğü topuklu ayakkabılarını kaldırım taşlarının gözlerine batıra batıra yürümeye başladı.Otele girdi, lobide bir Bourbon fondipledi.Resepsiyondan 72 numaralı odanın anahtarını aldı. Asansöre bindi. Aynada elmacık kemiklerine dokunurken, adamın onu beklerken kaç kez mastürbasyon yaptığına dair tahminlerde bulundu. Adama önceki buluşmalarından beri öfkeliydi. Bir önceki salı saat 23,06’da kocasından dayak yemesine sebep olan morlukların sebebi Kaya’nın çirkin dizilişli dişleriydi. 72 numara, her salı Elika ve Kaya’nın sperm kokulu tütsüler yakıp, Tanrı’ya yakarış seansları düzenlediği odaydı.Bir hafta boyunca bastırdıkları hayvanları ortaya salıp; alt alta yan yana ve üst üste dövüşmeye başladılar.Oksijen azalınca zevkin arttığını bilen erkek hayvan,üzerinde zıplayan dişi hayvana “boğ beni” emri verdi. Pençelerini erkeğin boğazına kenetledi.Dişi bir yandan sıkma kuvvetini artırıyor, bir yandan da zıplamaya devam ediyordu.Adam kıpkırmızı oldu.Şehvetten olmadığını anlayacak kadar aklı vardı kadının.Daha sert sıkmaya gayret ederken ”Hoşuna gitti mi?” diye bağırıyordu.
Kadın koltuğunda doğruldu.Her yanı tutulmuştu.Gerinmeye çalıştı. Kaya’yı yaşatacak bir fırsat kurgulamaya başladı.Oda görevlisi, kadının bağırtılarını duyup aniden içeri girebilirdi.Elika’nın telefonu çalabilirdi.Adam bir hamle yapıp kadının üstüne çıkabilirdi diye ince hesaplar yaparken Kaya’nın sesini duydu ”Öldür beni”. “Delirmede bir üst seviyeye mi ulaştım?” diye düşündü.Sesin kaynağını gaip sanan kadın. Kahve yapmak için mutafağa yöneldi.
Eğer elleri ve ayakları yatağa bağlı olmasaydı Kaya’nın debelenmeleri bir boka yarayabilirdi. Ama Elika bu kavgada üstün taraftı ve pes etmeye hiç niyeti yoktu. Kaya’nın şahit olduğu son an; düzenli olarak siktiği bir kadının memeleri ya da kıçı değil, aynı kadının göz bebekleriyle birlikte büyümekte olan ve oradan taşmakta ısrarlı nefrettiydi. Saf nefret…İlk mağara kadının nefreti ve ilk kadın katilin soğukkanlılığı iş birliği yapıp Kaya’yı öldürmüştü.
Ellerini yıkadı, otel odasından çıktı. Elika eve vardığında akşam yemeği menüsünü çoktan kurmuştu kafasında.Yemeği hazırladı, masaya oturdu, masanın altındaki bıçağa göz kırptı ve kocasını beklemeye başladı.