Yazarı: Seneca
Çeviren: Çiğdem Dürüşken
Yayınevi: İş Bankası Yayınları
Sayfa: 64
Medea: Açık renkli parlak gözleri olan, büyücülük özelliğine sahip, tutkulu, zeki ve mükemmel güçlere sahip genç bir kadındır. Yunan mitolojisinde ölümsüz olarak göğe yükselmiş bir prenses olarak bilinir.
“Hiç umudu olmayan, hiçbir şeyden umudunu kesmez” der Medea.
Bu eser, edebiyat sahnesine ilk olarak MÖ 431 yılında Yunanlı şair Euripides tarafından ortaya konulmuş ve daha sonraki yıllarda yani Roma edebiyatının ilk dönem oyun yazarlarından Seneca (MÖ 4 – MS 65) tarafından aşkın kara çığlığı olarak yeniden keşfedilmiştir.
Aldatılan bir kadının bütün gizlerini ortaya çıkaran Seneca’nın Medea efsanesi, Antik Yunan tragedyalarından biri olmakla beraber, aslında insana özgü duyguların yani aşkın, nefretin, vefanın, ihanetin, neşenin, hüznün, merhametin ve zalimliğin yüzyıllık şiiri olarak da bilinir.
Tam da Romalı düşünür Vergilius’un dediği gibi “bu eser herkes için ortak bir başyapıttır.”
Roma tarihinin en önemli söylev ustalarından biri olan Seneca, “Medea” isimli bu eseriyle 16. yüzyılda İtalyan hümanistlerini etkilemiş ve Rönesans yazarlarına örnek teşkil etmiştir.
Ey AŞK!
Öfkeni kuşan, kendini yıkıma hazırla bütün çılgınlığınla…
Zorbalığına yenik düşüp, yıktı evliliğimizi, bir anayı çocuklarından koparıp sürükledi… Güçlü yeminlere dayalı sadakatimizi paramparça etti…
Talih varımı yoğumu elimden alabilir ama cesaretimi asla…
Ne zormuş bir ruhun öfkesini gidermek…
Acınası bir felaketin altında kalıp ezilsem de, bir sürgün, bir yakaran olarak bırakılsam da tek başıma, belalara uğrasam da dört bir yandan, bir zamanlar ışıl ışıldım, soylu babamın sarayında ve seçkin soyumu atam Güneş’ten aldım ben…
Soyluydum, mutluydum, kraliyete yaraşır bir güçle, ışık saçıyordum: o zaman evlenmek için peşime düşen âşıklarımın, şimdi ben peşine düştüm…
Kahpe kader öyle hızla öyle ani kopardı ki beni sarayımdan, sürgüne yolladı beni…
Masum değilim, itiraf ediyorum Ey AŞK!
Medea’nın bu sözleri ‘bugün bile’ yüzyıllardır gürül gürül akan aşk ırmağının, ihanet kayalarına çarpmasıyla, kıyılarda yeşeren her çimene, her çiçeğe acımasızca yayılmıştır.
Aşkının karşılığında, aldatılmış ve ihanet görmüş Medea: “Bir tarafı dinlemeden karar veren, adil karar veremez, karar doğru olsa bile” der.
Gün güneşi, yıldızlar da geceyi izledikçe, nehirler enginlere aktıkça, benim öfkem dinmeyecek öcümü almadan! Hangi vahşi hayvanın öfkesi, benim kadar intikam hırsıyla yanıp tutuşabilir ki? Ne gürül gürül akan nehirler, ne fırtınalı denizler, ne de kasırgalarla artan ateşin gücü, öfkemin patlamasına asla engel olamaz; alt üst edeceğim, yerle bir edeceğim her şeyi…
Medea’nın çığlıkları artar, kocasına seslenir: “Tut ki zorla boyun eğdirilmiş, kendisini teslim etmiş olsun: hiç olmazsa gelip karısıyla son bir kez konuşabilirdi; ama o yürekli adamım bundan bile öyle korktu ki! Oysa gerçek AŞK birilerinden korkacak kadar aciz olamaz!”
Hiç dirilmeyecek bir şekilde parçalandığını gören Medea, acısını Tanrılara yakarır…
“Çocuklarımız için beslediğim umutlar adına, sağlam temeller üzerine kurduğumuz yuva adına, bir an bile çekmediğim bu eller adına, geçmişte kalan korkular adına, benim evliliğime tanık olan şu gökyüzü, şu denizler adına merhamet et, şans senden yana olduğuna göre, hakkını ver artık şu yakarana…”
Yazar Seneca bu eserde öfke ve kinin yıkıcı sonuçlarını ortaya koyarken okuyucuyu adil olmaya zorlamaktadır. Çünkü kocasını cezalandırmak isterken, hiçbir suçu olmayan, masum çocuklarını öldürmüş ve böylece ceza vermede adil olamamıştır. Dolayısıyla yazar karşımızdaki kişi ne suç işlemiş olursa olsun, ceza vermede adil olunması gerektiğini özellikle vurgulamaya çalışmıştır.
Medea, “Bundan böyle benim tek huzurum, kendimle birlikte her şeyin enkaz olduğunu görmektir; her şey benimle birlikte yok olun! Çünkü mahvolmuşsa eğer bir insan, her şeyi beraberinde sürüklemek huzur demektir” der.
Medea, aşkının kara çığlığını, tutkunun acıyla dansını sunarken, utanç duyulan bir yaşamın yaşanmaması gerektiğini savunur ve yazar Seneca’ya göre aslında bu durum evliliğini yitiren bir kadının intikam öyküsü değildir.
“Kocasının Medea’yı bırakmasının nedeni nedir” diye sorguladığımızda yazara göre tek bir neden vardır: Medea ne kadar güzel olursa olsun, ne kadar sadık, akıllı, çocuklar doğuran bir anne ve fedakâr olursa olsun, o kadın yani Medea son kertede bir ‘yabancı’dır.
İşte burada asıl soru şudur: Bizler nasıl bir dünya istiyoruz?
Yazar bu isteği Medea’nın “Gerçek AŞK birilerinden korkacak kadar aciz olamaz” sözü ile okuyucuya gizlice sunmaktadır.
Eğer sizler de -nasıl bir dünya istiyoruz- diye sorgulamaya başladıysanız bu kitap kaçmaz…
Okumanız dileğiyle…
Gülden Çokkalender