Düstursuz bir teslimiyet bu, benim geceyle olan muhabbetim, geceyle ve bir o kadar da seninle. Geceye teslim oluşum gibi sana da teslim oluyorum. Yağmur sesinde dökülüyorum ardına, her miliminde biraz daha sabırsızlanıyorum sana. Çok kanlı ve çok yorgunum, kollarımda jilet kesiği, kendimi kanattığım kadarıyla aşinayım bu ayaza ben. Suskun bir hasret çöker de damarlarımıza, nereye ne kadar çıkacağımızı bilemeyiz ya öyle bir şey bu.
Olmadık düşler kurmaya bile yetmiyorum artık, kimseye, hiçbir yere çıkamıyorum. En çok da tahammülsüzlüğümüze şaşıyorum, beni sevdin diye seni azarlamam gerekirdi ve bir nevi öyle de yaptım sayılır sana bunları yazarak. Nasılsa, bırak sevmeyi falan doğru düzgün bir şefkati bile kaldırabileceğimi sanmıyorum.
Bütün alaycılığımı kuşandığım gecelerde bile hırpalandım ben, arka ceplerimde bir peygamberin sahtekârlığını taşımayı ve yalan söylemeyi de böyle öğrendim. Ama kendime değil, en başta en çok kendime dürüstüm. Hâlbuki tam tersi olmalıydı, burada bile uyumsuzum coğrafyayla.
Ama düzenin kavradığım kadarı yeter nefret etmeye, kâinat ve tanrı nasılsa çekilmiş damarlarımızdan, bir nevi eroin gibi. Yanılsanmış mutluklar dışında ne vaat edildi bize bu zamana kadar, özel insan pışpışlamalarıyla büyüttüğümüz bebeklerimizden şımarık ve bencillik biçiyoruz. Nasılsa en başta tanrının vaat edecek bir şeyi kalmadı, din satıcıları inanacak hiçbir şey bırakmamış bize, bağımlı bir orospunun eroin iğnesinin ucundaydı hepsi, kadın ölünce tanrı gitmiş satıcılar da istifa etmiştir.
Berzah