Estonya’da animasyonun babası olarak da bilinen Rein Raamat (1931-)’ın 1983 yılında yapmış olduğu Põrgu ya da Türkçe adıyla Cehennem adlı animasyonundan bahsetmek istiyorum. 17 dakikalık bu kaotik animasyonda yönetmen, Estonyalı grafik sanatçısı Eduard Wiiralt’ın üç ünlü eseri olan Preacher, Hell, ve Cabaret’ten esinlenmiş hatta kelimenin tam anlamıyla bu gravürleri canlandırmıştır. Kısaca bahsetmek gerekirse hem gravürler hem de animasyon kendi nefislerine hakim olamayıp iki kamp arasında -filmde bu iyi ve kötü ya da Tanrının elçisi ve Şeytan olarak sembolize edilmiş- kalan insanların acınası durumunu gösterir.
1898-1954 yılları arasında yaşamış olan sanatçı Wiiralt, yaptığı karanlık, korkutucu ve fazlasıyla erotik unsurlar içeren grafikler ile tanınır. Sovyetlere maruz kalan çoğu sanatçı gibi o da gerçeği sürrealizmde bulmuştur. Köken olarak Estonyalı olmasına rağmen hayatının büyük bir kısmını Paris’te geçirmiş ve ünlenmesini sağlayan eserlerini burada yapmıştır. Özellikle Paris’te yaşadığı bohem hayat sayesinde insanların her çeşidini görmüş, kadınlarla tanışmış ve absinth kullanımı ile hayal gücünü beslemiştir. Hem bu bohem hayat tecrübeleri hem de iki dünya savaşına da tanıklık ettiği bir dönemde yaşamış olması sanatçının eserlerindeki (özellikle gençlik dönemi) küçümseme ve alaycılığın kaynağını oluşturmuş olabilir.
Sanatçının gravürleri yapıldıktan neredeyse 50 yıl sonra Estonyalı yönetmen Rein Raamat’ın ellerinde yeniden can buldu. Çok yoğun ve anlaşılması zor olan bu gravürleri sanatçı ustalıkla aynı potada eritebildi. Hem oldukça tatmin edici bir olay örgüsü kurguladı hem de görsel açıdan gravürdeki karakterlerin bire bir kopyalarını canlandırdı. Animasyon hali hazırda var olan bu iki boyuta bir de müzik ekleyince gravürleri çok farklı bir konuma çıkardı. Yönetmen, çarpışan iyi ve kötü kutupların silahı olarak baştan çıkarıcı can-can ve sedatif hipnotik etki yapan tango melodilerini başarıyla kullandı ki filmin bana göre izlemeyi en keyifli kılan yanı da budur.
Peki ne anlatmaya çalıştı bu insanlar?
Yönetmen animasyonu Cabaret gravüründen görüntülerle açıyor. Bu işi zorla yapıyormuş gibi gözüken bir kemancının çaldığı tango melodisi eşliğinde insanlar şehvet ve umursamazlık içinde dans ediyorlar ve içki içiyorlar. Bu sırada ortama beyazlar içerisinde bir keşiş iniyor (Preacher gravürü) ve insanları delici gözleri ile izliyor. İlahi figürün belirmesinden biraz sonra bu sefer daha şeytani bir karakter beliriyor. Çaldığı üflemeli alet ile müziği canlı ve yorucu can-can melodisine çeviriyor. İnsanlar müziğin ritmine karşı koyamıyorlar ve çılgınlar gibi dans etmeye başlıyorlar. Bu sırada ortama kaos hakim oluyor (Hell gravürü), hali hazırda duran pek çok obje ve bazı karakterler de şeytani dönüşümler geçiriyorlar. Bir süre sonra insanlar bu tempoya dayanamayıp yavaş yavaş düşmeye başlıyorlar. Onları bu durumdan kurtaran şeytani Pan’ın kavalını susturan ilahi figür oluyor. Bu aşamadan sonra film bitene kadar iki kutbun birbirleri ile olan üstünlük mücadelesini izliyoruz. Bazen tango bazense can-can üstün geliyor bazen de bu iki müzik birbirine girip ortamı daha da kaotik bir duruma sokuyorlar.
Bu karmaşayı Tanrı ve Şeytan’ın oyunları arasında kalmış insanların dramı şeklinde daha yaradılışçı bir bakış açısıyla da yorumlayabilirsiniz fakat bence bu iki sanatçının da yaşadığı döneme biraz haksızlık olur. Wiiralt’in iki dünya savaşına da tanıklık ettiğinden yukarıda bahsetmiştim, yönetmen Raamat da benzer şekilde Sovyetlerin yıkılışına ve bundan sonra toplumdaki hızlı dönüşüme tanıklık etmiş olan bir insan. Bence iki sanatçı da insanların zevk ve sefahat düşkünlükleri içinde bencilce yaşadıklarına ve kolaylıkla manipüle edilebilir olduklarına değinmek istiyor. Animasyonda toplum içinde sanatçının yerine de değinilmiş. Kemancının bardaki insanları eğlendirmek zorunda bırakılması, sanatın yavaş yavaş sanat için sanat olmaktan çıkıp, para için sanat anlayışına dönüşmüş olmasını sembolize ediyor olabilir. Zaten şeytani zat geldiği zaman ondan (direkt olarak üzerlerine saldırıldığı ana kadar) o kadar da etkilenmeyen kişiler de bu sanatçılar. Her ne kadar kendileri aydın da olsalar toplumun uyuşturulmasına hizmet ettikleri için (ya da bir şekilde etmek zorunda bırakıldıkları için) aslında çok da yüce bir konumda da değiller.
Yorumlanması pek de kolay olmayan ve farklı fikirlere açık bir animasyon olsa da görsel açıdan grotesk seven herkesi tatmin edeceğini düşünüyorum. Zaten izlemeden önce Wiiralt’in gravürlerine bakarsanız tablonun içinde geziniyormuş hissi de yakalayabilirsiniz.
Kaynak: www.sinematopya.com