Büyük şehirlerdeki sahaf çarşılarına yolunuz düşerse eğer, eski kitaplar ve dergiler arasında, onlardan epeyce farklı fotokopi dergilerle karşılaşabilirsiniz. Dış görünüşleri, bakılmaktan eprimiş sayfaları, sloganvari yazıları dikkatinizi çekecektir. İlk bakışta fotokopiyle çoğaltıldıkları düşünülmediği için derginin baskısının kötü olduğu sanılabilir. Oysa bu dergiler belki sadece o sahafta satılan, elli ya da bilemediniz yüz nüsha çoğaltılmış yayınlardır. Nerdeyse tamamı, popüler yayın organlarında yer bulamayan veya özellikle yer almak istemeyen “gençler” tarafından hazırlanan fanzinler, okurundan önce üreticilerine heyecan veren ürünlerdir.
Fanzinler, İngilizce’deki açılımıyla “fanatik magazin”ler, Türkiye’de Seksenli yılların ikinci yarısında çoğaldılar. Yayılma nedenlerini globalleşmeyle ve metropollerde ucuzlaşıp bollaşan fotokopi imkanlarıyla açıklamak mümkün. Batı’da, önce Amerika’da, dağıtım tekellerinin maddi ve yasal kısıtlamalarından kurtulabilmeye yönelik bir yayım biçimi olarak ortaya çıkmış fanzinler. Bir türün veya konunun meraklıları/fanları tarafından hazırlanmaları, genellikle A4 veya B5 fotokopi kağıdı boyutlarında olmaları ve genel geçer toplumsal değerlere yönelik alaycı (sarkastik) duruşları tipik özellikleri olmuş. Fanzinlerin şehrin “underground” mekanlarında yer bulabilmesi, okuyucuya el altından verilmesi, dolayısıyla az satması onların bir parça gizemli ve muhalif sayılmalarına da sebep olmuş.
Türkiye’de de buna benzer bir süreç yaşandı; büyük şehirlerde heavy metal ve punk kültürünün etkili olduğu grupların öncülüğünde (ve bir ölçüde “Alamancı” desteğiyle), içeriği müzik ağırlıklı olan ilk fanzinler, kasetçi ve plakçılarda satılmaya başladı. Özellikle metropolleşen İstanbul’un mali kontrolünün giderek imkansızlaşması, fanzinlerin sayı ve çeşit olarak yaygınlaşmasını hızlandırdı. Böylelikle müzik temasının dışına çıkılarak çizgi roman, mizah, bilim kurgu, fantastik, sinema, pornografi veya anarşizm temelli fanzinler yayımlandı. Bugün internette hazırlanan web sayfaları (webzine, e-zine) nedeniyle eski hızını yitirse de fanzin “tür” olarak varlığını sürdürüyor.
Memleket fanzinlerinin bütününe bakarak bir değerlendirme yapmak, bu çeşitliliğe ulaşmanın imkansızlığını hesap ederek çok zor, ama genel bir izlenimden söz edebilmek mümkün. Fanzinler çıkartmış bir arkadaşım, yaptığı işi “resmiyetten duyulan bıkkınlığın dışavurumu” diye özetleyerek, eklemişti: “mevcut değerlerin reddiyesini yaptım”. Bu iddialı sözlerin haklılık payını özellikle bir kenara koyarak, “ben” vurgusunun altını çizmek istiyorum. Fanzinler genellikle genç işidir; çoğunlukla yeniyetme lafazanlığı ve sıkıntısı, lakaydi bir özgürlük söylemiyle tanımlanabilecek bir anlatım dili taşırlar. Tekdüze ve silik bir Türkiye fotoğrafının karşısında bağırarak konuşurlar. Öte yandan yaşları itibarıyla kırılgan bir egoyu dış dünyaya karşı koruyan pasif –ve belki nihilist- ama mutlaka içe dönük bir tepki verdikleri de söylenebilir. Çünkü bu tür yayınlarda toplumsal eylemlere mesafeli olmak, politika ve politikacılardan nefret etmek –ya da kayıtsız kalmak sık görülen bir tepkidir. Toplumsal sorunları düzeltmeye yetecek bir güç olmadığına ilişkin inanç, sorunları görünür kılmayı gereksizleştirmektedir. Bir kaç Troçkist imge dışında Marksizmin fanzinler içerisinde özellikli bir yeri olmaması, “bencilik” ve resmiyet karşıtlığı ile ilintili olarak düşünülebilir. Gençleri toplumsal sorumluluk taşımaya iten öğretmen tavrı alaycı bir tavırla ele alınmaktadır. Bir başka deyişle hazza engel olan her türlü siyasi ya da kültürel “duruş” onlar için sıkıcı ve konformisttir. Fanzinlerin politik tavrını çizgilerinde sürdüren Lombak çizerlerinden bir arkadaşım, Marksist bir başka çizer arkadaşım için “Ondan çok var” demişti. Bu “ben farklıyım” demenin bir başka biçimi aslında. Sorumluluk sahibi insanların “mutlu son”lu hikaye ve meselleriyle ilgilenmemek, bu mutlak iyimserliği ciddiye almamanın ifadesi. Siyasetin, siyasetle ilgilenenin misyonu vardır. Oysa genel olarak fanzinlerin siyasetle ilişkileri komplo teorilerine olan inanışlarıyla sınırlıdır.
Çoğu fanzinde vaaz veren konuşmalar, öğretmen ve ebeveyn kalıpları özellikle kullanılır. Yeşilçam’ın porno yıldızlarına veya kötü adamlarına yönelik sempati de daha çok buradan, “alternatif” olarak görülmelerinden çıkmaktadır. Anti rasyonalizmden beslendikleri için gizemli, egzotik ve gerçek-dışı olana karşı aşırı bir hayranlık söz konusudur. Ayrıca burjuva romantizmi ve erotizmine duyulan husumet nedeniyle, nefret ve iğrenme hislerini ifade eden öğeler de sahiplenilmiştir. Behçet Nacar, Nuri Alço, Cevat Prekazi veya Cüneyt Arkın’a duyulan aşırı hayranlıkta birer idol haline getirilmelerinin katkısı vardır. Bu oyuncular, fanzinlerde ne kendileri ne de rolleriyle uyuşan bir biçimdedirler. Edebiyatın/resmiyetin kadın yüzüyle (dudaklar ve gözlerle) ilgili edepli hislerini tersine çeviren yaklaşımlarında, aşkı ve romantizmi, sekse ikame eden, bu yüzden de herkesten daha sahici bulunan bir Yeşilçam yıldızını öne çıkartabilmektedirler.
Bugün, fanzinlerin denetim dışı olmalarını muhalefetle özdeşleştiren, onları herkesten çok dürüst sayan romantik yaklaşımlar mevcut. Bu tür iddiaları fanzinlerin genel olarak ciddiye almadığı siyasal grupların yapması ise ilginç. Ayrıca fanzinleri bir azınlık duruşu olarak görmek ne kadar doğru olur bilinmez, medya ve reklamcılar tarafından massedilmiş, espri, vurgu ve yaklaşımları popüler dergilere ve hatta gazetelere taşınmış bir anlayıştan söz ediyoruz çünkü.
Levent Cantek
Yazarın izni alınarak http://derinhakikatler.blogspot.com.tr/ adresinden alınmıştır.