Balkondayım.
Radyodan hava durumunu rapor eden sesiyle beni etkilese de aramızda buzdan duvar örmesine engel değildi. Ona göre hava yazdı. Sıcak ve yağışlı… Bana göre kıştı… Kış orospudur bizim buralarda. O bunu bilmiyor ama ben iyi bilirim. Ardından şimşekler çarpıyor, gök gürüldüyordu. O duymuyordu. Ben yoğunlamasına yaşıyordum.
Balkondayım
Delirdim, diye düşündüm. Saate baktım. Delirdim. Radyoya dokundum. Delirdim. Sonra ellerime… Ayaklarıma dokundum. Delirdim. Yüzüme… Avuçlarıma dokundum. Delirdim… Yaşım öl diyordu. Akıyordu parmaklarımın uçlarına kadar. Sarsıyordu serçe parmaklarımdaki eklemlerimi. Sırtımı düşündüm. Delirdim. Bu böyle uzun süre devam etti… Delire delire…
Balkondayım.
Yaşça benden küçük ama belki de benden daha olgun bir kadın çocuğuyla karşıdaki manavdan elma alıyor. Manav elmaları seçtirmek istemiyor belli ki bu işte bir hile var. Kadın eline aldığı elmaları aldığı yere bırakıveriyor. Çocuk ağlıyor. İstiyor ki elma alınsın eve. Canı çekmiş yağmurda. Manav çocuğa acıyor. Kadın yalvarır gibi. Çocuk hem kadına hem de manava bakıyor. Hiçbir şey anlamıyor ne adamın sert bakışlarından ne de kadının yalvarışlarından.
Balkondayım.
Yağmur çiseliyor derken iki kişi gözüme ilişiyor. Sanırım sevgililer. Bunu anlamak benim gibi biri için zor değil. Görebildiğim kadarıyla yirmili yaştalar. Büyük ihtimal buradaki üniversitede öğrenciler. El ele tutuşmuşlar. Bu arada yağmur da sağanağa döndü. Birden adımları hızlandı. Şemsiyenin altına gizlenmişler ama yine de ıslanıyorlar. Ellerindeki şemsiye kızın diye düşünüyorum. Her ikisinin saçları da uzunca…
Balkondayım.
Yaşlı bir amca ile karısı yürüyor siyah bir şemsiyenin altında. Kadının saçları bembeyaz… Belli ki yaşlanmaktan korkmuyor. Markete uğradıkları amcanın elindeki poşetten belli… Balık almışlar. Yanına da limon… Marul… Domates… Maydanoz… Dereotu… Evde sumak bitmiş anlaşılan. Baharatçıya giriyorlar. Yaşlandıkça birbirine benzedikleri kamburlarından belli…
Balkondayım
Kadınlar geçiyor… Başlarında yazma… Onlar kadar neşeli yok bu şehirde. Onlar kadar yoksul da yok. Gülüşüyorlar. Bugün buranın pazarı… Günlerden Çarşamba… Akşama balık yapılacak ucuzundan alınacak meyve… Sebze… Balık…
Balkondayım.
Bir avuç umut için kollarını iki yana açmış genç bir kız… Saçları simsiyah… Elinde inandığı bir pankart… Üzerinde ekmek yazıyor. Geniş bir tepside simitleri taşıyan simitçiden bir simit alıyor. Simitçinin yüzü gülüyor. Kız çok güzel ve saçları koyunun en siyah tonu. Kız cebinden para çıkarıyor ve simitçiye uzatıyor. Simitçi yorgun ama dinç görünüyor. Birinin pankartın da bir parça ekmek diğerinin tepsisinde ekmek parası… Kim demiş insan yoksulluğun ürünüdür. Kim demiş insanlar ölümü de yaşamı da hak eder diye.
Balkondayım.
Çocuklar yürüyor sağanak altında. Gözlerinde umut var. Yaşamak nedir bilmiyorlar. Ellerinde ekmek arası köfte… Ne sabah kaygısı ne de gece… Ne dün var dudaklarında ne de bugün… Sabah ilk dersleri boş… Son ders beden eğitimi… Akşam futbol oynayacaklar okulun bahçesinde. Olabildiğine sağanak…
Balkondayım
Dolu dolu bir gün yaşanıyor bu saatte bu sokakta. Traktör geçiyor römorkuyla. İşçiler dolmuş römorka. Kimse de olmayan umut gözlerinde. İçlerinde araba parası biriktirenler de var ev parası da ekmek parası da. Bahar gelir yakında. Buranın kışı sevimli bir orospudur. Buranın kışı işçidir. Buranın kışı yoksuldur. Kömürdür. Ayazdır.
Balkondayım.
Parmaklarımın arasında sigaram… Çakmağım masanın üzerinde. Yanında küçük bir şişeye doldurulmuş hani insanı sarhoş etmez ama çakır keyif yapan renkte şarap. Kadehim henüz bitmemiş ama biteceği de kesin değil. Derin çok derin uykudan uyanmış akşam da işin cabası… Karşımda sandalyeye boylu boyuna uzanmış gözleri hafiften nereye gittiği belli olmayan kedim, Kerim. Masa da ne mi var? Merak ediyorsunuz demek? Saymakla bitmeyecek mezeler… Karşı balıkçıya bugün uğrayıp aldığım bir kasabaya yetecek kadar balık. Gözümde olmayan bir gözlük… Çatal, bıçak, bir sürü tabak… Bunların arasına sıkışmış bir zeytin… Azcık da dökülmüş yoğurt… Közün üzerinde çay demlemek için dededen kalma kararmış çaydanlık… Çaydanlıktan başka payıma düşen ateşte dövülmüş bir maşa… İnsanlıktan da miras kalan köz… İnanır mısınız çayım soğumak üzere. Ocakta köz de kalmamış. Bu da demek oluyor ki bugün de yavaştan vakit doluyor benim için.
Balkondayım
Kış bu yıl erken geldi masama. Şimdiden bir yaz özlemi kapladı içimi. İlaçlarım da bitmek üzere ve birazdan bir ambulans gelecek balkonumun önüne. Götürecekler. Bilmediğim yerlerden geçip giderken dört duvar arasına hapis yatacağım kim bilir kışı da baharı da özleyeceğim. Bir yaz günü salınıvereceğim bir yaz sıcağında. Kış orospudur bizim buralarda. Beni birazdan bir ambulans alıp götürecek. Bilmediğim yollardan, mısır tarlarından, üzüm bağlarından… İşçilerin arasından… Okulların önünden geçirecekler. Yoğunum bugünkü rüzgar gibi. Esiyorum gökyüzüne… Esiyorum…
Beni birazdan bir ambulans alıp götürecek.
Ali Akkoç
Fotoğraf: asunungunlugu.blogspot.com.tr/2012/01/kar-27-ocak-2012.html