Ne masum kalmalı ki? Yalnızlık değil de, ıssızlık acıtıveriyor insanın canını. Yoksa yalnızlık dediğiniz nedir ki? Söversin, gider. Hiç gitmese bile öldüğümüz gün terk eder gider. Elbet gider. Issızlık çok kötü… Ben ıssız kalamam.
Kadın bedenini, çocuk bedenini, bir insan bedenini katledenin insanlığı var mı? Köpeklerden onlardan korktuğum için özür dilerim şimdi. Anladım ki hiçbir hayvan kötü kalpli bir insandan daha zararlı değil.
Kalp kırmaya meyil eden insanoğlu bir bedeni çiğnemekten neden korksun ki? İnsaf bazı insanlara hiç uğramamış belli ki, çocukken masum değiller miydi? Masumiyetin elbisesi onlara hep bir beden büyük mü gelmişti ki bir türlü adam gibi insan olmayı beceremediler?
İleride doğacak olan çocuğumdan şimdiden özür dilerim. O böyle kirli bir düzenin saf hâli olacak. Simgesi saflık olsa da çamur dolu bir düzenin içine girmiş olacak. Korkma diyemem bebeğim, annen şimdiden öğrendi hayatın kirini. Ayakta kalmak istiyorsan insan olmayı bileceksin. Sadece insan olacaksın. İnsan gibi insan olacaksın bebeğim. Sen sen ol bebeğim, o kadar da büyütme 14 Şubat’ı.
Issız olduğun bir dünyada yalnız olman fark etmez. Issızlık yalnızlıktan daha beter… Böyle bir dünyaya doğacaksın bebeğim, özür dilerim. Etrafında seni seven insanlar da olacak elbet, güvenirken en az iki kere düşüneceksin. Ben geçmişi unuttum bebeğim, zaten herkes unutmuş belli ki. İnsanca yaşamayı unuttuğumuz andan itibaren geçmişimizi unutmuş oluyoruz. Kötülük rüzgârı estiğinde ve suçu şeytana attığımızda işte o zaman geçmişi unutuyoruz.
Biz büyüdük bebeğim, ‘inga’dan sonra öldürmeyi öğrendik. Önce kalbimizdekileri, sonra anılarımızı, sonra da canice katlettiğimiz bedenleri öldürmeyi öğrendik. İlk cinayetimiz sineklerle başladı. Sonra böceklerle, en son da insanlara geçtik. Eli kana bulaşmamış her insan aslında bir parça katil. Sevgiyi öldürürken, sevdiğini kalbinde öldürürken, geçmişini öldürürken, çocukluğunu öldürürken, anılarını öldürürken; eski benliğini öldürürken, oyuncaklarını atarken, ilk aldığı karnesini saklamak yerine atarken, vefasızlığı öğrenirken… Hepimiz bir parça katiliz be bebeğim, sen de öğreneceksin büyüdükçe öldürmeyi. “Yok, sakın öğrenme” demeyeceğim sana, dünyanın düzeni ezbere koşarken çaresizlikleri sen de ayakta kalmak için öldürmenin tek gerçek olduğunu düşünüp yanılgılar içinde büyüyeceksin. Önce güvenmeyi, sonra sevmeyi… Sonra da yepyeni sevmeler doğacak kalbine, mahkûm ettiğin kalbinin tahliyesi olacak bu; bir de bakacaksın ağaçların yaprakları dökülmüş, bahar zannettiğin kışa dönmüş. Sonra diyeceksin bebeğim, “Ben ne yaptım sevmek dururken? Neleri gömdüm, neleri öldürdüm, çocuk masumiyetim nerede, neden şeytana uydum?” Sen de şeytana atacaksın suçu. Şeytanın görevi bizi kandırmak olabilir, bizim görevimiz de ona kanmak mı ki? Koca yalancılarız biz bebeğim, sen de öğreneceksin. Böyle bir dünyaya geldiğinde ilk başta neden ağladığını sonradan sen de öğreneceksin. Demek ki bu yüzden hiçbirimiz dünyaya geldiğimiz ilk saniyelerde kahkahalarımızla gelmiyormuşuz, demek ki bu yüzden ağlıyormuşuz ve demek ki bu yüzden toprak kokusunu çok seviyormuşuz.
Çocuksu hayallerim nerede? En son salıncakta sallanıyorlardı, düştüler mi, yoksa biri onları hunharca itti mi? Neden büyüdük ki biz? Büyümek kötü şey… Suçu yine bir şeylere attık. Köpeklerden bin kez daha özür dilerim.
0 yorum