“Sen hiç birinin taşlandığını gördün mü? Ben gördüm. Buraya geldiğim yıldı. Bu insanların vahşetini izlemek için kendimi zorladım. İnanır mısın, kurbanın akıbetindense o kalabalığın dehşeti beni daha çok etkiledi. Zavallı bir kadındı üstelik. Suçu da zina. O sahneyi görmeliydin… Önce yavaş yavaş, teker teker eline bir taş alan kadına fırlatıyordu. Bu onun canını yakmak ya da cezalandırmaktan çok, işlediği suçu ya da günahı küçümsemek amacıyla yapılan bir şeydi. Ama bir, üç, beş derken o insanların nasıl vahşileştiklerini tahmin bile edemezsin. Gözleri parıldıyor, zevkten kendilerini kaybediyorlardı. Birbirlerini kışkırtarak galeyana geliyorlar, ağızları köpürüyordu. Ve o zavallı kadın… Yalvarıyor… Ağlıyor… Orasına burasına isabet eden taşlara rağmen onları mantıklı olmaya davet ediyor, konuşmaya çalışıyordu. Önceleri acısını hiç belli etmemek için gayret sarf etti. Herhalde bunun onlara daha büyük bir zevk vereceğini düşünmüştü. Ama yüzünden aşağı kanlar süzülmeye başladığında paniğe kapıldı, korktu ve gücünü yitirdi. Yere düştüğünde daha çok taşlamaya başladılar. Attıkları taşlar bir insanı öldürecek cinsten değildi. Küçük küçük taşlardı. Bu kalabalığın içinde tek bir kişiyi sorumlu kılmaktan kurtardığı gibi, işkenceyi de uzatıyordu. Derken, kadın bir kez daha düştü ve yerinden kalkamadı. İnsanlar soluk soluğa, sessizce başında beklediler. Kadın tekrar kalktı ama sendeliyordu. Kanlar yüzünü gözünü örtmüş, dişleri dökülmüştü. Artık insafa geleceklerini umarak tekrar yalvarmaya başladı. Önce kimse bir şey yapmadı, ama birden sanki ani bir dürtüyle coşarak tekrar kadına saldırdılar. İki saatten fazla süren bu vahşet bittiğinde, yerde sadece bir et yığını ve etrafında yine soluk soluğa bir kalabalık kalmıştı. Yerdeki şekilsiz cesede hala taş atıyorlardı ve sanki bataklığa fırlatılmış bir taşın çıkardığı ses gibi bir ses çıkıyordu. Ve nihayet kalabalık, durulmuş ve tatmin olmuştu. Ağır ağır herkes evine gitti. İşin en korkunç tarafı, bu cinayetten kimse sorumlu değildi. Evlerine gidip gönül rahatlığı içinde, insanların hayvansal içgüdülerinin nasıl kurbanı olduğu üzerine konuşmalar yaptıklarına eminim.”
Trevanian- Bir Bayram Öyküsü