Günümüzün en tartışmalı ve geleneklere karşı yönetmenlerinden biri Lars von Trier fakat iş sinema stiline gelince de filmografisi en zengin isimlerden. Avrupa Üçlemesi (The Element of Crime, Epidemic & Europa) gibi erken dönem filmleri, Alman dışavurumculuğu ve o dönemlerde Terry Gilliam, Jean-Pierre Jeunet gibi isimler tarafından bellenmiş bilim kurgu elementlerinin alaşımıyla kendini gösteriyordu. Sonraları von Trier Dogme 95 akımını başlattı ve sinemaya gerçeklik olgusunu getirmeye çalıştı. Bu kurallar çerçevesinde çektiği The Idiots ve Dancer in the Dark ile büyük övgüler aldı. Ardından Dogme 95’ten biraz uzaklaşarak Dogville ve Manderley’i, sonrasında ise tartışmalara sebep olan Melancholia, Antichrist ve Nymphomaniac gibi filmleri seyircisine sundu.
Sinema stilinde farklı skalalar görmemize rağmen von Trier’in çalışmalarında değişmeyen bazı detaylar da mevcut. Bunların çoğu yönetmenin yaşam ve toplum üzerine kişisel görüşlerini barındırıp filmlere kadın kahramanlarının davranışları üzerinden yansıyor. Von Trier’ın baş kadın karakterleri hata dolu toplumsal yaşamlar için fazla naif oluyor ve çoğu zaman da o toplumda yaşamaya zorlanmış haliyle karşımıza çıkıyor. Çevrelerindeki insanların iyiliği için de acı ve aşağılanma metoduyla kendilerini kurban ediyorlar. Bunun en net örneği de hiç şüphesiz Altın Kalpler Üçlemesi’nde (The Idiots, Breaking Waves & Dancer in the Dark) karşımıza çıkıyor; yalnız yönetmenin bu takıntısının gölgelerini The Element of Crime gibi erken filmlerinde seçebilmek de mümkün.